30 Temmuz 2010 Cuma

Nezle,Grip ve soğuk algınlığı için kivinin yararı

13 Mayıs 2010 Perşembe

Kırışıklık Tedavisinde Dolgu Maddesi ve Doku Enjeksiyonu Uygulamaları

Kırışıklık Tedavisinde Dolgu Maddesi ve Doku Enjeksiyonu Uygulamaları, İzmir. Op.Dr. Cenk Tokat, Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı. cenktokat@estetikplastik.org

Kırışıklık ve yaşlılık çizgilerinin tedavisinde uygulanan bir yöntem olan dolgu maddesi enjeksiyonları cilde kaybettiği hacmi geri vererek sağlıklı ve genç bir görünüm sağlar.
Hazır dolgu maddelerinden hyalüronik asit preparatları, hayvansal madde ve toksin içermediği için diğer canlılardan hastalık bulaştırma riski yoktur ve alerjik reaksiyon oluşturmamaktadır. Son yıllarda dünya çapında birçok ülkede milyonlarca kişiye bu FDA onaylı hyaluronik asit preparatları ile uygulamalar güvenle ve başarı ile yapılmıştır. (Çok kötü doku reaksiyonları oluşturan sıvı enjektabl silikon ve allerjik reaksiyon riski olan hayvansal kökenli kollajen içerikli dolgular günümüzde kullanılmamaktadır) Hyaluronik asit içeren dolgu maddesi cilde enjekte edilir ve önceden test yapma ihtiyacı olmadığı için yarım saatten daha az bir sürede işlem tamamlanır.

Hyaluronik asit tüm canlı organizmalarda bulunan bir pollisakkarittir. Cildin dermis tabakasında dokuyu destekleyen kollajen lif kümeleri ile su tutan ve hacim yaratan hyaluronik asit bulunmaktadır. Hyaluronik asit zamanla vücut tarafından yavaş yavaş emilir. Hyalüronik asit tedavisinin etkinliğinin ne kadar süreceği kişiye değişir. Cilt yapısı, yaşam tarzı ve yaş ile kişi tarafından talep edilen değişim düzeyi gibi çeşitli faktöre bağlıdır. Ancak etkinliği ortalama 6 ay kadar sürer. Bu süre içinde veya sonrasında tekrar uygulamalar yapılabilir. Daha uzun süre kalıcı olan dolgu maddeleri de vardır, ancak yaşlanma devam etmekte ve dokular değişmekte olduğu için uzun süre kalıcı olam dolgu materyallerinin kullanımı sınırlı tutulmaktadır.

Uygulama çok ince uçlu bir iğne ile cildin dermis tabakasına yapılmaktadır. 10-15 dakika sürer ve sonuç hemen alınır. Acıyı önlemek için özel bir şey yapılması genelde gerekmez, ama gerekirse dolgu işleminden önce anestezi sağlayacak bir krem uygulanabilir. Dolgu özellikle ince kırışıklıkların düzeltilmesi amacıyla ve dudak dolgunlaştırma amacıyla kullanılmaktadır. Dudak üzerindeki ince kırışıklıklar, burun kenarından dudak kenarına uzanan çizgiler, ağız kenarındaki çizgiler, alındaki kaş çatma çizgileri çok sık uygulanan ve en başarılı sonuçların alındığı bölgelerdir. Çukurlaşma yapmış yara izlerinde de başarılı sonuçlar verir. Enjeksiyon sonrası tedavi edilen alan hafif kırmızı ve şiş olabilir. Çok nadir olarak ; 2000 kişiden birinde tedavi edilen bölgede veya çevresinde tedaviden haftalar sonra geçen şişkinlik, kızarıklık izlenmiştir. Bu enjeksiyonun normal sonucudur ve bir veya iki günde kaybolur. Hasta günlük aktivitelerine hemen enjeksiyondan sonra dönebilir.

Daha fazla hacim gereken durumlarda doku nakli uygulanır. Kişinin kendisinden alınan yağın veya doku kokteylinin uygulanması basit bir cerrahi preosedür olarak yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Vücudun çeşitli bölgelerinde dolgu maddesi şeklinde kozmetik yada rekonstrüktif amaçlı kullanımı yumuşak dokudaki çökmelere bağlı vücut kontur bozukluklarında, travmatik skar ve akne skarları gibi problemlerin ortadan kaldırılmasında son yıllarda çok yaygın bir prosedür olarak kullanılmaktadır. Yağ dokusunun dolgu maddesi olarak en sık kullanıldığı bölgeler yüzde burun kenarından dudak kenarına uzanan çizgiler, ağız çevresi, dudak, çene, göz çevresi ve kaşların arasında kalan bölgelerdir. Bu yöntem ayrıca vücudun diğer bölgelerindeki kontur bozukluklarında da kullanılmaktadır. Sonucun mükemmel olması için doku enjeksiyonunun 2-3 seans tekrarlanması gerekebilmektedir, çünkü verilen yağ dokusunun %50-70’i ilk 6 aylık dönemde rezorbe olabilmektedir. Kalan miktara göre tekrarlanan enjeksiyonla kalıcı dolgunluk sağlanabilmektedir.

Ufolarla dünya turu yaptım


Ufolarla dünya turu yaptım


Ünlü şarkıcı Reyhan Karaca uzaylılar hakkında Bugün'’e şok açıklamalarda bulundu: “Uzaylılarla 1999'da tanıştım. Bana kanserin ilacını verdiler ama hazır olmadığımız için geri aldılar. UFO ile birkaç saniyede dünya turu yaptım. Sıcak kanlılar, insana güven veriyorlar.

İşte Karaca'nın akıllara durgunluk veren açıklamaları...

Reyhan, bir süredir erkek kardeşin kemik kanseriyle mücadele ediyor. Durumu şu anda nasıl?

Profesör Doktor Harzem Özger, benim için Allah'ın eli... Birçok ülkede yapılmayan çok özel bir ameliyat yaptı, kardeşimin bacağına protez taktı.

Ailenizde başka kanser vakaları görülmüş müydü?

Babam 61 yaşında kanserden vefat etti. Halamın çocukları kemik kanseriydi. Babamın kuzenleri bağırsak kanseriydi. Babaannem bağırsak kanseriydi. Kanser olmaktan çok korkuyorum.

RÜYAMDA GÖRDÜM

Kardeşinin hasta olacağını önceden hissetmiş miydin?

Rüyamda kardeşimin kanser olduğunu gördüm. Babamı da rüyamda görmüştüm. Sonra kanser olduğunu öğrendik.

Çok ilginç, başka var mı?

Sibel Can'ı, annesinin vefat ettiği gün Nişantaşı'nda görmüştüm. Yanına gittim, konuştuk. Dışarıya çıktım. İnanılmaz kötü hissettim. Masmavi gözlü kadının gözleri simsiyahtı. Siyah gözyaşı akıyordu. 2 saat sonra annesi vefat etti. ABD'deki ikiz kulelerin yıkılacağını bir hafta öncesinde görmüştüm. Hülya Avşar'ı da çok gördüm. Sonra annesi hastalanmıştı.

Medyum özellikleri var sende o zaman!

Sanırım. Uzaylıların varlığına da inanıyorum, çünkü onları gördüm. Bu konularla ilgili Sirius Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan ile konuştum. Gördüklerimin gerçek olabileceğini söyledi.

Gördüklerin rüya mıydı yoksa?

Ne rüya ne de gerçek; arasında bir şey.

Uzaylılarla nasıl tanıştın?

1999 depreminden bir hafta önceydi. Uzaylılar beni yatak odamdan alıp götürdüler.

Seni nereye götürdüler?

Sabaha karşı 04.30 civarıydı. Bir adam geldi, uzun boylu siyahlar giyinmişti. Yatak odama geldi. Kel, burnu büyükçeydi. Aldı beni pencerenin önüne getirdi. Uzay gemisini gördüm. Birden beni ışınladı. Ama o ışınlama değilmiş onlar benim odamı uzay gemisi haline getiriyorlarmış. 5-6 tane aynı görünüşte uzaylı vardı. Düşünce yoluyla haberleştik.

TENLERİ KARİDES KABUĞU

Uzaylılar neye benziyor?

Tenleri karides kabuğu gibi. Kocaman kafaları var. Gözbebeği olmayan siyah gözler. Boyları uzun değil. Cinsel organları yok. Dört uzun parmakları var. Burunlar sadece delik. Ağız küçük, dudak yok. İnanılmaz sıcaklar. insana güven veriyorlar.

Sana ne sordular?

Sormadılar. Ben onlara kanserin ilacını sordum. Bana verdiler ama sonra, "Hazır değilsin" dediler, aldılar. Sonra saniyelerle bütün dünyayı gezdirdiler bana. Siyahlı adam, "Her şeyi hatırlayacağın zaman olacak ama şimdi değil, uyu" dedi. Geçen yaz Kumburgaz'a gelen UFO'lardan bahsedildi. Onlar benim gördüğüm uzay gemisiyle aynıydı.

1 LİRA BİLE RAHATLATIYOR

Kardeşin için geçen ay düzenlenen moral gecesinden ne kadar para toplandı?

150 bin lira falan denildi ama elimize 19 bin lira geçti. 1 lira bile beni rahatlatıyor. Yapılan işin bedeli yok.

Bu süreç içerisinde yanında görmek istediğin ama göremediğin sanat camiasından dostların oldu mu?

Hay Allah yanlış anlamışım dediğim insanlar var ama onları da af fediyorum. Gerçekten çok sevdiğim gönül verdiğim sanatçılarla bir kırgınlık yaşadım ama artık onları da affettim. Allah herkese sağlık versin.

CENAZENiZE KAÇ KiŞi GELECEK ONA BAKIN

Kaf dağında yaşayan, tüm amaçları şöhret ve paralarını korumak olan bazı sanatçılar için ne söylemek istersin?

Şimdiye aldanmayacaksın, 'yarın ne olacağım' diyeceksin. O anda toz pembe bulutların arasında kendini star görüyorsun. Ben de yaşadım ama ben hiçbir zaman değişmedim. Bazı arkadaşlarım var, bana değişemezler ama insanlara karşı davranışlarını görüyorum, içimden onları kınıyorum. Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, parana güvenme bir yangın yeter. Mala mülke para yatırmamak lazım. Biraz maneviyata ve insana yatırım yapmak gerekiyor. Çünkü öteki tarafa giderken paranı yanında götüremiyorsun. Cenazene kaç kişi gelmiş, onu soruyorlar. Sen düşün cenazene kaç kişi gelecek? Cenazendeki insanları sayıyorlar. Cenazelerdeki insanlar büyük gözlükler takıp birbirlerini görmeye gidiyorlar. Maneviyat neresinde bunun? Aysel Gürel'in cenaze töreninde gördüm bütün bunları. Vefasızlık var, vefasızlık!

Özge Uzun

'Güne Merhaba'nın güzel yüzü


Servet YILMAZ 9 Aralık 2009
'Güne Merhaba'nın güzel yüzü




CNN Türk’ün yeni transferi Özge Uzun, “Güne Merhaba” programıyla sabah kuşağında izleyici karşısına çıkmaya başladı. Sunuculuğu çok küçük yaşlarda aklına koyduğunu, bu azimle hedeflerine ulaştığını söyleyen Uzun, “Annem hâlâ, küçükken üzerine kendi radyo programımı kaydettiğim Fedon kasetinin hesabını sorar” diyor.


* Artık CNN Türk ailesinin bir üyesisiniz. Bu gelişme size ne kattı?

- Burada haberciliği, gazeteciliği bilen, sahadan gelmiş bir ekip var. Haberciliğe onlarla devam edecek olmam da beni çok heyecanlandırıyor.

* Aileniz mühendis olmanızı beklerken siz sunuculuğu seçmişsiniz... Çocuklar normalde şarkıcı olmak ister, bu sunuculuk hayali nasıl doğdu?

- Daha küçük bir çocukken oturup metinler yazar, annemin kendisi için doldurttuğu karışık kasetlerin üzerine bunları kaydederdim. Bir nevi radyoculuk yapıyor, günün anlam ve önemini belirtecek konular hakkında konuşuyordum. Annem hâlâ o kasetlerin hesabını sorar bana... Hatta bir Fedon kaseti vardı, onu bozdum diye çok kızmıştı.

* Peki bu yolculukta aileniz sizi destekledi mi?

- Başlarda gelip geçici heves gözüyle bakıyorlardı. Fakat ben kafasının dikine giden bir çocuktum. ıki, üç ay sonra baktılar ben vazgeçmiyorum, desteklemeye başladılar. Babaannem ve büyükbabam otururdu radyonun başına, ben onlara kendi programımdan Frank Sinatra’lar, Louis Armstrong’lar armağan ederdim. Söylediklerine göre onlar da dans ederlermiş. Sonradan en büyük destekçim de babaannem oldu zaten.

ŞİMDİYE KADAR HİÇ ZAYIF OLMAMIŞTIM

* Radyodan televizyona geçişte bocalamadınız mı?

- Zor oldu diyemem ama çok yoğun bir dönemdi. O zamanlar ben iletişim mezunu değildim, bu işi yeni öğreniyordum ve yaşım daha çok küçüktü. NTV’de çalışmaya başladığımda 20 yaşıma yeni girmiştim. Hatalar yapıyordum ama o kadar çok çalışıyordum ki bu hatalarımı tolere ediyorlardı. Bir de ben, bilmediğim bir şey oldu mu mutlaka sorarım.

* TRT’nin resmi bir dili vardır. Radyoda çalışırken bu dili kullanmak size garip gelmiyor muydu?

- Gelmiyordu çünkü ben bu jargonların olduğu bir ailede büyüdüm.

* Nasıl yani, anneniz sizinle “Özge yemek vakti”, “Uslu dur Özge yoksa seni dövmek zorunda kalacağım” gibi mi konuşurdu?

- Tam öyle değil de... Eski tarzda, adab-ı muaşeret kurallarına bağlı kalarak büyütüldüm.

* Nerede büyüdünüz?

- Ankara’da...

* Anne ve babanız ne iş yapıyordu?

- Annem hemşireydi. Bu arada annem ve babam ayrıydı, ben babaannemle büyüdüm. Baba tarafım, Safranbolulu bir aile olarak lokum ve şeker üretimi yapıyor.

* Lokumcu bir babanın kızı olarak çok kilo almamışsınız...

- Olur mu öyle şey. Ben şu zamana kadar hiç zayıf olmamıştım.

* Peki nasıl zayıfladınız?

- Doğumdan sonra 40 kilo verdim.

OĞLUMDAN ZORUNLU OLARAK AYRIYIM

* Hamileliğiniz boyunca da ekranlardan kopmadınız...

- Evet, çünkü sadece kocaman bir göbeğim vardı, yüzüm şişmedi.

* “Ya yayında sancılanırsam” endişesine de mi kapılmadınız?

- Korktum tabii. Hatta temmuz seçimlerinde 7 aylık hamileydim ve uzun süre ayakta kaldım. Reklam arasında hemen sandalye getiri-
yorlardı. Sonra Dağhan doğdu.

* Neden bu ismi koydunuz?

- Çok sevdiğim bir isimdi, uygun gördük. Dağhan şu anda Ankara’da anneanne ve dede ile beraber. Çok özlüyorum onu. Hafta sonları gidebiliyorum ya da onun okulu tatil olduğunda görüşebiliyoruz.

* Neden orada Dağhan?

- Bazı anomalilerle doğdu. şu anda Ankara’daki bir merkezde terapi görüyor. ınşallah yaz sonuna kadar yürürse İstanbul’a dönecek.

GÜN BENİM İÇİN 03.00'TE BAŞLIYOR

* CNN Türk’te “Güne Merhaba”yı sunuyorsunuz. Nasıl bir program bu?

- Gündemi gülümseyen bir yüzle aktaran, olumlu haberlerin de olduğu bir program. Bir de interaktif bir yayın yapmayı hedefliyoruz. Twitter ve Facebook’tan da bize ulaşabilecek seyirciler.

* Saat kaçta uyanıyorsunuz?

- Saat 03.00’te kalkıyorum.

* Kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz, zor olmuyor mu?

- Günü iyi programlıyorum. Bir de zaten çok uyuyan biri değilim.

GELECEKTE HABER MERKEZİ YÖNETEBİLİRİM

En büyük destekçiniz kim?

- Annem ve babaannem. Bir de çok sevdiğim bir arkadaşım var Dilge adında. En zor günlerimde yanımdaydılar.

* Geleceğe yönelik ne gibi planlarınız var?

- Bir kitap yazmayı düşünüyorum. Bunun dışında da gazetede yazılar yazmayı isterim. Kendimi geliştirdikten sonra neden bir haber merkezini yönetmeyeyim?
Mini etekle haber sundu olay oldu!
Haber sunarken giydiği etek nedeniyle eleştirilen Özge Uzun sonunda isyan etti! Fox TV’de 17:30 haberlerini sunan Özge Uzun, CNNTURK’te ‘Nası Yani?’ programının konuğu oldu. Bir süre önce, haber sunarken, kameranın farklı bir açıdan görüntülediği Özge Uzun, etek boyu nedeniyle bazı kesimlerce eleştirilmiş ve görüntüleri çeşitli internet sitelerinde yayınlanmıştı. Televizyon Gazetesi’nde yer alan haberde; Özge Uzun, konuyu köşelerine taşıyarak kendisine destek olan Serdar Turgut ve Sina Koloğlu’na teşekkür ederek kendisine yakıştırılan ’seksi’ sıfatından hoşlanmadığını anlattı ve duygularını ekran başındakilerle paylaştı. Görüntülerinin internette dolaştığı ilk günlerde çok üzüldüğünü ve “Allahım ne yaptım, ben birşey yaptım” dediğini ifade eden Uzun, “Çünkü hakikaten beni bilen arkadaşlarım bilir, buraya gelmek için çok çalıştım. Bir anda, tepeden inme, mini etekli bir haber spikeri olmadım” dedi.

FRİKİĞİN NE OLDUĞUNU BİLMİYORLAR!

Haddini bilen bir insan olduğunun altını çizen özge Uzun, “Bacaklarımda frikik aranıyor, bir anda genç kızlara kötü örnek oldum ve namussuzluğuma kadar yazıldı. Çok acayip. Ben bunu yazan kişilerin frikiğin neanlamına geldiğini bilmediğini düşünüyorum. Orada sadece bacak bacak üstüne atmış, etek giymiş ve gayet üsturubuyla oturan bir kadın görüyorum” şeklinde konuştu.

Özge Uzun gafıyla 'balatayı sıyırdı'
23 Ekim 2009 Cuma 11:30
Özge Uzun yaptığı "balata" gafı ile dillere düştü... Habertürk'den şoke eden haberi aldı...
Özge Uzun'un yaptığı "balata" gafını sanırız duymayan kalmamıştır...
Güzel bacakları ile iş yapan Uzun, bu çam devirme sonrası Habertürk
yönetiminden şoke eden bir haber aldı.

Haftada üç gün ekrana gelen programı makas yedi...
Program sayısı bir geceye indirildi.
Özge Uzun ile "uzun bacaklar"...
Pardon... Pardon...
"Özge Uzun ile uzun geceler" bundan sonra haftada sadece bir gün
ekranda olacak...
Program perşembe geceleri ile sınırlı olacak...

GAF YAPMAYACAĞIM DEDİ DİLİ DOLANDI

Özge Uzun dün akşamki programını "bundan sonra yeni format
ve yeni içeriklerle karşınızda olacağız" diyerek açtı.
"Balata" gafı ile dillere düşen Uzun, bir küçük özür dilemeye niyet etti;
-"Bu arada söz veriyorum "tam" yapmayacağım... Pardon "gaf" yapmayacağım" derken dili
dolanınca "gaf" sözünü "tam" yapıverdi.

REYTİNGLER YAKTI

Güzel sunucu "bacakları" ile yakaladığı şöhreti pek uzun süre elinde
tutabilecek gibi görünmüyor. Zira reytingleri onu yakıyor...
Programı sıralamalarda istenen başarıyı gösteremeyince
Habertürk yönetimi programa sınırlama getirdi.
Programın yayından kalkabileceği dahi konuşuluyor...

DÜN "BALATA" İLE MEDYANIN DİLİNE DÜŞTÜ...

Haberi olmayanlara Uzun'un balata gafını da bir daha hatırlatalım...
Gününüz neşelensin istiyorsanız buyrun bir izleyin;

askılı elbise değil etek giydim
fox tv'de sunduğu 'beşbuçuk' adlı haber bülteninde giydiği mini etekle olay yaratan ve günlerdir adından söz ettiren spiker özge uzun akşam'a konuştu

fox tv'de 'beşbuçuk' adlı haber bültenini sunan özge uzun, ekrana mini etek giyerek çıkınca bir anda gündeme oturdu. haber geçişlerinde açılan kamera ve onun 'mini eteğiyle bacak bacak üstüne atmış hali' internette tık rekoru kırdı. görüntüleri fazlasıyla 'seksi' bulunan uzun, kendisine yapılan yakıştırmalardan oldukça rahatsız.

ekrana mini etekle çıktınız, olay yarattınız. o eteğin bu kadar ses getireceğini düşünmüş müydünüz?
5 saniyelik görüntü için haftalardır konuşuluyorum. o görüntü bizim haber bültenimizdeki kamera açısıydı. internete konu olan görüntüler birbirine montajlanmış, sanki tüm haberi o şekilde sunuyormuşum gibi gösterilmiş. biz farklı kamera açıları kullanarak, haberleri daha hareketli bir hale getiriyoruz. türkiye'de alışılagelmiş haber formatındaki bir tabuyu yıkıyoruz sadece.

o tabuyu biraz açabilir miyiz?
haber spikerleri bugüne kadar hep 'yüz'den ibaretti. oysa fox, haber sunan insanların sadece yüzden ibaret olmadığını gösterdi. biz bütün gündemi aktarmaya çalışırken, vücut hareketlerimiz, görüntümüz ve kılık-kıyafetimizle izleyiciyle pozitif bir ilişki kurmaya çalışıyoruz. bu görüntüler bunun en büyük adımıdır. türkiye'de bir haber spikerinin sadece yüzden ibaret olmadığını göstermek istiyoruz.

hadi sizin bacaklarınız güzel, güzel olmayanlar ne yapacak?
bilmiyorum. şu anda türkiye'de ekrana çıkan tüm kadınlar çok güzel. benim tek farkım benim biraz daha uzun boylu olmam.

görüntü başta rahatsiz etti, evliyim ve anneyim
sizce bu şekilde haber sunmak doğru bir şey mi?
kötü bir şekilde haber sunmuyorum ki... gömlek ve etek giyiyorum. tuvaletle çıkmadım ki ekrana. askılı bir elbise de giymedim! insanların gözüne kötü gelecek ya da 'çok abartmış' diyebilecekleri de bir şey yapmadım. gayet normal, gömlek üzerine ceket giyip, çıktım. sponsorum bana ne dikiyorsa onu giyiyorum. bu bende fark ediliyorsa ne mutlu bana.

peki durumun reytinge bir faydası oldu mu?
bizim hiç öyle bir reyting telaşımız olmadı. allah'a şükür geçen ay, üçüncü kanal olduk. haberdeki reytinglerimiz de çok iyi. fox beşbuçuk haber bülteni, bu görüntülerden önce de çok iyi reyting alıyordu. aynı başarıyla yolumuza devam ediyoruz. ne mutlu bize.

görüntüleriniz internette dolaşmaya, haber konusu olmaya başlayınca ne hissettiniz?
internetteki görüntüler ilk başta çok rahatsız etti. çünkü evli bir kadınım, üstelik anneyim. ama sonra düşündüğümde yaptığımın kötü bir şey olmadığına karar verdim. sadece bazı insanların bakış açısından rahatsız oldum. yine de aralarında köşe yazarlarının da olduğu pek çok insandan olumlu eleştiriler aldım. bazıları kıymet biliyor...

bizde 'haber' kadınlara emanet
tv maceranız nasıl başladı?
televizyon dünyasına ntv'de adım attım. daha önce radyoculuk yapıyordum. turizm otelcilik mezunuyum. 20'li yaşlarda girdim ntv'ye. haber mutfağında ustalarım tarafından güzel bir şekilde eğitildim. orada rüştümü ispat ettim. yüzlerini kara çıkarmadım. yaşamış olduğum tecrübe beni fox'a sürükledi.

medyada erkek egemenliği söz konusu. fox tv'de ise haber kadınlara emanet. bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
bunun çok iyi bir tercih olduğunu düşünüyorum. mehmet ali birand, uğur dündar ve ali kırca gibi isimlerin hepsi birer duayen. ama 'bir kadın da çok iyi bir haber sunucusu olabilir' iddiasını fox ortaya attı. ana haberde nazlı tolga, beşbuçuk'ta ben, öğle haberinde ise gözde kirişçioğlu var ve hepimizin kendimizi ispat ettiğine inanıyorum. ustaların arkasından emin adımlarla ilerliyoruz. 'biz kralız' şeklinde bir iddiamız yok. her gün kendimizi eğitmeye ve yeni şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. 29 yaşında biri olarak daha yolun başındayım. bir gün en az onlar kadar iyi ve güvenilir bir haberci olabilirim.

eşim kıskanç ama kızmadı
size yakıştırılan 'seksi sunucu' sıfatı için ne düşünüyorsunuz?
'seksi sunucu' sıfatını uygun görmüyorum. ama kendime baktığımda hoş bir resim görüyorum. en büyük destekçim de eşim. kıskanç olduğunu da ekleyeyim. eşimle konuştum. o, görüntülerde abartı olmadığını çok şık ve güzel bir kadını haber sunarken gördüğünü söyledi.
----- alinti -----

Soprano XL, 810-nm diode lazer, Lazer Epilasyon Devrimi.


Soprano XL, 600 watt gücünde, 810-nm diode lazer

Ancak, sadece klasik bir diot lazer değil! Hatta “klasik” yönü de çok farklı. Şöyle ki;
Altı ayrı cilt tipi için özel program. 120 J/cm2 ye kadar çıkan enerji gücü.
Saniyede 10 atım hızı. Uygulama başlığında otomatik soğutma sistemi.
ATIŞ SAYISINDA SINIRLAMA YOK! SOPRANO XL'i asıl farklı kılan özelliği ise IN-MOTION teknolojisi!

Saniyede 10 seri atış özelliği ile acıya ve yanmalara son veriyor, contunie atış diye adlandırdığımız bu özellik sayesinde acı çekmek yerine masaj yapılıyormuş hissini yaşatarak hastalarına cok daha kolay tedavi imkanı sunmaktadır. Dünyada tek olan bu sistem ile artık lazer tedavileri cok daha kolay.

Başlığındakı DualChill contact cooling (soğutucu) özelliği tedavilerin cok daha sorunsuz ve acısız geçmesini sağlamaktadır. Kısacası, Soprano XL sonuca giden ve can yakmayan vede son iki yılda dünyada en cok tercih edilen diode lazer olmuştur. Fda sertifikası vardır.

Ev baklavası nasıl yapılır, ev baklavasının tarifi

Donut tatlısı tarifi, Donut tatlısı nasıl yapılır ?

Evde lahmacun yapılışı, lahmacun tarifi

Curling


Kız uğruna buz sporu


Sinem VURAL 9 Aralık 2009
Kız uğruna buz sporu
Hürriyet Özel Röportaj


Curling sporu Türk insanına yabancı... Ama bu spor son dönemde çekilen bir Türk filminin ana teması oldu. 18 Aralık’ta vizyona girecek olan “Süpürrr!” sevdiği kız uğruna buz sporu curling’i öğrenmeye çalışan Oğuz adlı gencin komik öyküsünü beyazperdeye taşıyacak. Filmin kamera arkasında yaşananları, detaylarını başrol oyuncuları Cem Kılıç ve Başak Parlak’a sorduk.

* Filmin konusundan bahseder misiniz?

- C.K: Filmin türü için “sportif komedi” diyoruz. Sporu konu alan bir komedi filmi. Bir aşk uğruna neleri göze alırsın ya da bir insan isterse yapamayacağı şey yok gibi mesajları var.

* “Milli olmak” deyimini ilk kez gerçek anlamıyla kullanan komedi filmi aynı zamanda!

- C.K: Evet, bu kendi aramızda da espri konusu oldu açıkçası...

* Karakterleriniz hakkında neler söyleyeceksiniz?

- C.K: Oğuz, Naz’a sırılsıklam aşık, onu kaybetme korkusu taşıyan, hırslı bir genç...

- Başak Parlak: Naz, Oğuz ile büyük bir aşk yaşıyor. Evlenme noktasına geliyorlar. Ama Naz’ın babası, yani Sümer Tilmaç, “Ben milli sporcu olamadım, bari damadım olsun” diye tutturuyor. O andan sonra da Oğuz ve arkadaşlarının milli olma mücadeleleri başlıyor.

TÜRKİYE’NİN İLK CURLING’CİLERİYİZ

* Neden spor olarak Türkiye’nin hiç de aşina olmadığı curling seçildi?

- C.K: Hikaye gereği 3-5 ay içinde milli olunacak bir spor gerekiyordu. Diğer dallar zaten fethedildiği için çok bilinmeyen bu spor tercih edildi.

* Curling’i daha önce biliyor muydunuz?

- B.P: Ben izliyordum.

- C.K: Ben izlerdim de adını bilmiyordum.

* Neye benziyormuş yakından bakınca?

- C.K: Dart, bilardo ve bowling arasında bir spor bence... Çünkü ortada bir hedef var, o yönüyle dartı andırıyor. Taşları düz bir zeminde hedefe doğru kaydırmanız gerekiyor, bu da biraz bilardo ve bowlinge benziyor.

* Curling hakkında her şeyi öğrendiğinizi söyleyebilir miyiz?

- C.K: Evet, neredeyse... ıskoçya’ya ait bir spor bu. Her yaştan insanın yapabileceği, kolay öğrenilen bir spor.

* Sizden önce de yapan birileri var mıydı bu sporu Türkiye’de?

- C.K: Türkiye’de bu sporu yapan kimse yoktu. İlk curling pistinde biz kapıştık. ılk curling’ciler biziz. Neredeyse milli takım oluyorduk.

* Gerçekten milli takım olacak mıydınız?

- C.K: Bu gerçek-leşiyordu. Herhalde federasyon gerekli adımları atmadı. Yoksa sadece Türkiye için değil dünya basınında da haber değeri olan bir iş çıkacaktı. Düşünsenize, aktörlerden kurulu bir milli takım. Yunanistan’ı bile yenebilirdik gerçekten. ıyi atışlar yapıyorduk. Çekimlerden arta kalan zamanlarda baklavasına curling maçı yapıyorduk kendi aramızda...

ÖPÜŞME SAHNESİNDE BIYIK DEZAVANTAJ

* Öpüşme sahnesini nasıl çektiniz?

- C.K: Hep bu konuşuluyor, ama biz çekerken zorlanmadık. Belki Başak bıyıklı bir erkekle öpüşmekte zorlanmıştır gerçi... Benimki Chevrolet tamponu gibi. ınsanlarla arama mesafe koyuyor.

- B.P: Evet, biraz zor geldi ama çok fazla sorun yaratmadı.

* Filmdeki en komik sahne hangisi size göre?

- B.P: Beni en çok Jess Molho’nun sahneleri güldürdü diyebilirim. ılk kez kötü adamı oynuyordu.

CEM KILIÇ: MÜZİK VE OYUNCULUK BİRLİKTE GİDECEK

Mask adlı mekanda sahne almaya devam ediyorsunuz...

- Evet, Beyoğlu’ndaki Mask’ta sahne alıyorum. Ama sahnem hakkında bir bilgi vermiyorum. Gelenler izlesin.

* Yeni projeler neler?

- Bir sinema filmi yazdım. Yaz başında aynı teknik kadro ile bu filmi çekmeyi planlıyoruz. Müzik çalışmaları da devam edecek.

BAŞAK PARLAK: BÜYÜELÇİ BİLE OLABİLİRİM

Okul nasıl gidiyor?

- Uluslararası ilişkiler okuyorum, ikinci sınıftayım. Konservatuvar dışında bir eğitim daha almayı, farklı bir mesleğimin daha olmasını istiyordum. Dolayısıyla halimden çok memnunum. Çok zevkli bir bölüm.

* Ne olacaksınız?

- Aldığım eğitim kaymakam, ataşe, büyükelçi olmaya kadar gidiyor.

* Oyunculuk devam edecek mi?

- Yeni yıldan sonra bir gençlik dizisi projesi var. Daha cast belli değil. Bekliyoruz.

Körling (İng.Curling), 42 metre boyu, 4,3 metre eni olan buzdan bir pist (rink) üzerinde oynanan bir olimpik takım oyunudur.

Buz üzerine disk şeklinde iç içe çizilmiş üç halka hedefi, evi oluşturur. Pistin iki ucunda olan 3,66 m çapındaki evin; oyun hattı, hogdan uzaklığı 6,4 m, birbirlerinde uzaklığı 34,7 m.'dir. Puan, ev'in merkezine karşı takımdan daha yakına taş atarak kazanılır.
Hassaslık seviyesi ve kazanmak için ortaya konan stratejik düşüncenin karmaşık yapısı sayesinde curling "buz üzerinde satranç" olarak değerlendirilir.


Oyun Pisti - Rink

Rink'in ebatları

Rink, iki ucunda (iç içe çizilip boyanmış üç halkanın oluşturduğu hedefin,) evlerin bulunduğu buz pistidir. 3,66 m çapındaki evlerin önünde, 6,4 m mesafede oyun hattı, hog bulunur. Rinkin ve evlerin ortasından boylu boyunca tee hattı (ingilizce: tee line) uzanır. Evlerin ortasından geçen rinki enine kesen merkezi çizgiler (ingilizce:center lines) ile tee hattı evleri dört eşit dilime ayırır ve evlerin ortasındaki düğmeyi (ingilizce:button) oluştururlar. İç içe geçen çizgiler taşların merkeze yakınlığına karar verilmesinde rol oynarlar. En dıştaki çemberin dışında kalan taşlar evde değildir, skor üretmezler. Düğmeden 3,66 m ilerde merkezi çizgiye paralel (çentik) çizgi(si)nin ortasında çentik (ingilizce:hack) bulunur. Çentikler atış için itiş desteği olurlar. Atıcılar genelde ayaklarıyla çentikten destek alarak atışlarını gerçekleştirirler. Kapalı rinklerin iki ucunda kenarları 7,6 cm'i geçmeyen iki adet sabit kauçuk çentik bulunur. Hareketli çentikler de kullanılabilir.

Pistin hazırlanması sırasında buzun üzerine su damlalarının püskürtülmesiyle (pebble) çakıl denilen yüzey oluşturulur. Çakıl ile taşın sürtünmesinden taş dışa doğru yahut içe doğru dönerek ilerler, bu da güzergahın kıvrılmasına (ingilizce:curl) yol açar. Bu çakıl katmanının oyun süresince aşınması ile bu kıvrılma da oyun boyunca değişir. Ayrıca rinkin oyun süresince aynı sıcaklıkta, -6 °C'de kalması da sağlanmalıdır.

Rink'te en uygun koşulları sağlamak tam bir bilimsel çaba gerektirir. Pek çok körling salonunda işi sadece buzun durumuyla ilgilenmek ve sahayı hazırlamak olan kişiler görevlidir.

Bazen buz kristalleri taşın altına yapışır, bunun sonucunda taşın güzergahında sürtünmeyi arttırır ve taşın güzergahını değiştirir. Çakıl azaldıkça ve eğer pisti oluşturan suyun içindeki minerallari ayrıştırıcı özel işlem uygulanmamışsa taşın altına yapışmalar ve sürtünme artar.

Oyun malzemeleri

Ayakkabılar

Körling ayakkabıları

Körling için oyuncular özel ayakkabılar giymek zorundadırlar. Ayakkabının tekinin tabanında kaydırıcı (slider) denen teflondan ya da benzer malzemeden pürüzsüz bir hat bulunur. Kaydırıcı haricen başka bir ayakkabının altına da yapıştırılabilir bir malzemedir. Kaydırıcı sayesinde oyuncu çentikten ayrılıp atışını yaparken kayabilir. Solak oyuncuların sağ teklerinde, sağ elini kullanan oyuncuların sol teklerinde kaydırıcı bulunur. Diğer tekin altında ise çekişi artırmaya yarayan kauçuk bir hat bulunur.

curling süpürgesi kayanın önünde buzu süpürüp güzergahını kaybetmemesi için kullanılır.

Süpürge (veya Fırça)

Körling süpürgesi kayanın önündeki buz yüzeyini süpürmek için kulanılır. Hızlı bir süpürme ile yüzeydeki buzu eritecek, azalan sürtünme sayesinde taş ivmesini koruyacaktır. Bu da taşın doğrultusunu kaybetmemesini sağlar. Beyhude gibi görünmesine rağmen, süpürge pist üzerindeki buz artıkların kaldırılması için de kullanılır. Skip rink'in diğer ucunda atıcıya kayayı fırlatması gereken doğrultuyu göstermek için de süpürgeyi kullanır. Bazı atıcılar da taşı fırlatırken süpürgelerini dengelerini sağlamada kullanırlar.
Önceleri mısır püsküllerinden yapılma süpürgeler kullanılmış. Zamanla fırçalar mısır süpürgelerinin yerini almış. Günümüzde bu spora has özel fırçalar kullanılmaktadır. Ama hala süpürge olarak adlandırlmaktadırlar.

Körling taşı, veya kaya, 19,96 kg dır ve üzerinde, fırlatıldığında dönmesini de sağlayan, taşıma sapı bulunur. Eğer sap taşın boyunca döndürülmüş ise (sağ elli atıcılar için saat yönünde, solak atıcılar için saat yönünün tersine doğru) atış "in turn" kabul edilir ve eğer sap, taştan uzağa doğru döndürülmüşse (sağ elli atıcılar için saatin ters yönünde, solak atıcılar için saat yönüne doğru), "out turn" denir. Sap renkleri takımların taşlarını birbirlerinden ayrılmasına yarar (genellikle bir takım sarı diğeri kırmızı saplı taş kullanırlar). Sapta hog çizgisi ihlallerini tespit için bir algılayıcı da bulunabilir[1]

Taşın altı düz değil konkavdır. Bu sayede buzla temas halindeki ("çalışan yüzey") konkav tabanın altında sadece 6 - 12 mm genişliğindeki hat olur. Bu dar çalışma yüzeyi sayesinde buzun üstünde bulunan çakıl tabakasının taşın hareketine katkısı olur. Düzgün şekilde hazırlanmış buzda, kayanın güzergahı kayanın döndüğü yöne doğru bel verip (kavis alıp) hedefine ilerleyecektir. Bu kavisin derecesi, buzun hazırlanması ve oyun sırasında güzergahın deformasyonuna bağlıdır. Kayanın iyi kavis aldığı buz kaygan nitelendirilir.

İskoçlar kaliteli taşların Ayrshire sahilindeki Ailsa Craig'de bulunan Ailsite adı verilen belirli bir granitten olması gerektiğine inanmaktadırlar. İskoç Curling Taşı Şirketi'ne göre; Ailsite su emme kapasitesi az olduğundan, donma ve erimenin yol açtığı aşınmayı önler[2]. Eskiden bütün curling taşları bu granitten yapılırdı.

Lakin, ada şimdilerde doğal hayatı korumak için korunmakta ve artık madencilikte kullanılmamaktadır. Ailsite'ın az bulunmasından dolayı, Olimpik seviyede kayaların fiyatları 1500 $'a erişebilmektedir. Bir çok curling klübünde ailsite'a başka granit taşlar yapıştırılarak çalışan yüzey oluşturulmuştur. Bazı düşük bütçeli kulüplerde betondan yapılma curling taşları da kullanılmaktadır.

ABD Milli Takımı oyuncuları 2006 Kış Olimpiyatları'nda

Turin 2006 Kış Olimpiyatı'nda kullanılan curling taşları, İskoçya'nın Kuzey batısında bulunan Llyn Yarımadasındaki Yr Eifl dağındaki madenlerden çıkarılan Garn For granitindendi.

Özel ekipmanlar

Kaya için "Eye On The Hog" adı verilen özel bir sap geliştirilmiştir. Bir entegre elektronik devre kayanın hog çizgisini geçmesinden evvel elden çıkmasına yardım sağlar. Sap metal boya ile kaplanmıştır; bir devre fırlatanın elinin hala temas halinde olup olmadığını ölçer ve bir hog hattındaki bir başka devre hattı geçişini kontrol eder. Sapın altında yer alan lamba vasıtası ile hog çizgisini geçtikten sonra temas olup olmadığı anlaşılır. Bu sayede kontroller insan hatasından arındığı gibi, hog çizgisi görevlilerine duyulan gereksinimi de ortadan kaldırır. Negatif tarafı bu ekipmanın tanesinin 650 $ olmasıdır (bir turnuvaya katılan takımlardaki tüm kayalarda kullanılması gerektiğinden maliyet oldukça yüksek olacaktır). Bu yüzden olimpiyatlar gibi üst düzey ulusal ve uluslararası yarışmalarda kullanılırlar.

Kayalar oyuncular tarafından kayarken sapları vasıtası ile fırlatılmak için dizayn edilmiş olsalar da kayaların fırlatılmasına yardımcı olmak amacı ile "dağıtım sopaları" da geliştirilmiştir. Bu sopaların dizaynları sapa takılmalarını sağlar ve böylece atışı gerçekleştirecek oyuncu elini kayadan çekmek için eğik olarak kaymak zorunda kalmaz. Bu sopalar sayesinde engellilerin ve sağlık problemlerinden dolayı eğilemeyenlerinde bu sporu yapması sağlanmıştır. Kanada Curling Birliği Curling Kuralları'na göre "Dağıtım sopaları yardımıyla oyuncuların kayaya ellerini sürmeden atış yapmaları kabul edilebilirdir (kurallar dahilindedir)."

Oynanışı

Bir maç on (oyun) son(un)dan ibarettir. Eğlence için genelde 8 veya 6 sonla oynanır. Bir (oyun) son(u) her iki takımın tüm oyuncularının iki atış hakkını, toplam 16 kayayı kullanmasıdır. Eğer 10 (oyun) son(u) bittiğinde eşitlik varsa bir son daha tie break (uzatma) eli olarak oynanır. Bu uzatma eli de beraberliği bozamamış ise beraberlik bozulana kadar son oynanmaya devam edilir. Kazanan tüm sonlar bittiğinde en fazla puana sahip olan takımdır (Bakınız Skor başlığı)

Herhangi bir seviyedeki karşılaşmada tüm sonlar bitmeden kaybeden takımın kazanma şansı kalmasa bile maçı terketmesi uygun değildir. En çekişmeli turnuvalarda 8 son tamama ermeden kaybeden takımın terketmesine izin verilmez. Çekişmeli turnuvalarda kaybeden takımın "taşlarının bitmesi" ile maç sona erer; bu da sonuncu sonda kaybeden takımın elindeki taşların beraberliğe yetecek olandan az kalmasına verilen addır.

Uluslararası yarışmalarda her taraf kendine verilen 73 dakikada tüm atışlarını tamamlamalıdır. Ayrıca her takımın her 10 sonda iki adet 60 saniye mola hakkı vardır.

Atış

Kayayı fırlatırken hog çizgisini geçmeden elinden çıkarmanız gerekmektedir (oyuncular ellerinden kayayı çıkarırken genellikle kayarlar).

İlk üç oyuncu kayalarını fırlatırken, skip oyuncuları yönlendirmek için pistin diğer ucunda beklemektedir. Skip atış yaparken yerine "üçüncü" skip'in yerini alır. Böylece her kaya fırlatıldığında bir oyuncu kayanın başında fırlatmak için bir diğeri pistin diğer ucunda yönlendirmek için bulunur.

Geriye kalan iki oyuncu, ellerindeki süpürgeler vasıtasıyla, kayayı takip eder ve önündeki buz tabakasını süpürerek güzergahta ilerlemesine yardımcı olurlar. Süpürme kayanın dönmesini yavaşlatırken katettiği mesafeyi arttırır. Süpüren oyuncular skipten ve/veya atıcıdan aldıkları yön direktifleri ile kendi değerlendirmelerini kullanarak, uygun zamanlamayla, kayanın uygun pozisyona gelmesini gelmesini sağlarlar. Direktif verirken genellikle, atıcı veya skip "HARD" (Sert) diye bağırır. Bahsettikleri süpürücülerin buz yüzeyine uyguladıkları basıncın miktarıdır. Atışlar arasında takımlar oplanıp birbirlerine bir sonraki kayanın konumu konusunda danışırlar

Kayanın yollanması

Kayanın fırlatılması işlemi "yollama" (İngilizce:the delivery)diye adlandırılır. Zorunlu olmamasına rağmen tüm curling oyuncuları kayayı hack'den kayarak yollarlar. Kaymaya oyuncu bir ayağı (altında kaymaz bant olan teki) ile hacklerin birinden (ki bu konuma "hackde olmak"(İngilizce:in the hacks) denir) başlar. Sağ elli oyuncu için soldaki hackden, solak oyuncu için ise tam tersi hackden.

Kayayı yollarken hatırlanması gereken, kayanın ilerlemesi için gereken momentumun kaymak için kaç adım birlikte kayılacağıdır. Gerekli olmadıkça kolla kayanın itilmesi akıllıca olmaz. Hackde iken oyuncunun eğilmesi ve pistin diğer yanındaki skip ve skip'in süpürgesi ile aynı hatta olması gerekir. Hackde süpürge dengeye yarar. Farklı oyuncular süpürgelerini değişik şekillerde tutarlar. Süpürge kayanın diğer tarafındaki elde ve süpürmeye yaramayan tarafı buza doğru tutularak taşınır. Bu da süpürgenin yumuşak yüzünün buza sürtünmesini engellemeye yarar.

Herhangi bir yollamadan evvel kayanın çalışan yüzeyinin ve atıcının çevresinin temiz olması önemlidir. Bu da kayanın çalışan yüzeyinin elle yahut süpürge ile temizlenmesi ile çevrenin de yine süprge ile süpürülmesi ile sağlanır. Zira güzergahta veya çalışan yüzeydeki herhangi bir kir güzergahtan sapmaya ve atışın kaçırılmasına yol açar. Bu sapmanın gerçekleşmesine "pick" (Türkçe okunuşu "pik") adı verilir.

Kaya temizlendikten sonra ikinci adım kayanın dönüş yönünü saptamaktır. Skip atıcıya genelde bunu söyler. Atıcı böylece kayanın sapını saat iki yönünde ya da saat on yönünde tutacaktır. Atıcı kayayı fırlatırken sapı bu iki pozisyondan saat oniki pozisyonuna çevirerek elinden çıkaracaktır. Sapı saat on pozisyonunda olan kaya saat yönünde, sapı saat iki pozisyonunda olan kaya saatin tersi yönde dönecektir. Genellikle istenen dönüş sayısı durmadan önce kendi ekseni etrafında iki buçuk dönüşün tamamlanmasıdır.

Seyrederek anlaşılamayan spor: Curling

Seyrederek anlaşılamayan bir spor: CurlingHer ne kadar Türkçe’ye “falsolama” diye çevrilebilecek olsa da, curling çoğumuz için “Eurosport’daki süpürgeli adamların buz üstünde oynadığı o anlaşılmaz oyun” olarak kalmaya devam etti yıllar boyunca. Ara sıra birkaç dakikalığına merakla izleyip “ohho civanım o taşı atmakta iş mi?” gibi yorumlar getirdiysek de, curling çözülmesi imkansız bir gizem, sayıların nasıl alındığının anlaşılmadığı kapalı bir kutu olarak kaldı genellikle. Bir kısmımız taşların birbirine çarpmasını iyiye işaret olarak yorumlasa da, tam da o anda asılan suratlar ve yorumcunun “çok kötü oldu bu, geçmiş olsun” yönünde İngilizce serzenişleri pişman etti bizi. Çözülemeyen bu sır çoğu zaman içimizde bir sızı olarak kaldı, moralimizi bozdu. Biz de bu soruna bir çözüm bulma zamanının gelip de geçtiğini düşünerek curling dosyasını açıyoruz.

O taşlar ne, hadi taşı bıraktım süpürgeler ne işe yarıyor, bir de nasıl öyle kayıyorlar?

O taşlar ne, hadi taşı bıraktım süpürgeler ne işe yarıyor, bir de nasıl öyle kayıyorlar?Güzel sorular gerçekten. Tabii bunları anlatmaya başlamadan önce curling tarihiyle ilgili biraz bilgi vermek lazım.

Oyun 16. yüzyılda İskoçya’da ortaya çıkmış. Aşırı soğuk geçen kışlardan ve yapacak pek bir şey olmamasından bunalan birkaç İskoç, buz tutmuş bir gölün üstünde “bak şimdi bu taşı şöyle bir savurayım da gör” diyerek günümüz curling’inin temelini atmış. Önce taşları savurarak başlamışlar işe, taşın buz üstünde kayması zaten hoş bir görüntüymüş ama aralarından rekabeti seven biri “Güzel kayıyor taş ama buna bir de puanlama sistemi bulalım, baklavasına maç yaparız” deyince hepsine mantıklı gelmiş. İşte bundan sonra da dünyada çok az insanın ilk görüşte anlayabileceği o basit puanlama sistemini bulmuşlar, oyun da gitgide gelişmiş, en sonunda günümüzün olimpik curling’i haline gelmiş.

Genel Bilgi

Günümüz olimpik curling takımları dört kişiden oluşuyor. Bunlar bir oyuncu ve üç süpürücü olarak ayrılıyor. Oyun sırasında üçüncü süpürücünün görevi genelde hedefi işaretlemek ve atıcıyla beraber diğer iki süpürücüye komut vermek olsa da, zaman zaman süpürme işlemine de katılıyor.

Gelelim taşlara. Sap takılmış cilalı mermer gibi durduklarına bakmayın, o taşlardan her biri yirmi kilo çekiyor. Bir tanesini hafif sanıp yerinden hızla kaldırmaya çalışın, bravo omzunuzu çıkarmayı başardınız.

Süpürgelerse bildiğimiz süpürgelerden biraz farklı, hem yeri süpürmeye hem de atıcının taşla beraber ilerlerken dengeyi tutturmasına yarıyor. Ayrıca hedef mahallini işaretlemekte de kullanılıyor.

Oyuncuların buz üstünde kaymasını sağlayan ayakkabılarsa başka bir soru işareti tabii. Ayakkabılardan biri kaymayı sağlamak için buz üstünde sürtünmeyi azaltan bir maddeden, diğeriyse bir önceki kadar kaymayan başka bir maddeden yapılıyor. Amaç süpürücülerin dengeyi sağlayabilmesi ve atıcının kendine rahatça yön verebilmesi.

Zara 2010 Kış koleksiyonu Fotoğrafları

Yoğun ilgi rahat uyumamı sağlıyor!




"Yoğun ilgi rahat uyumamı sağlıyor!"

Melike BİRGÖLGE / mbirgolge@hurriyet.com.tr
Yoğun ilgi rahat uyumamı sağlıyor! ‘…dan Sonra’ ile yaptığı başarılı çıkışından sonra şimdi de kliplendirdiği ‘Kenar Süsü’ şarkısıyla karşımıza çıkan Sıla’yla keyifli bir sohbet…



Bir süredir ekranlarda dönen bir klip, radyolarda çalan bir şarkı var. ‘Kenar Süsü’ sözleri ve müziğiyle dikkatimi çekiyor. Ayrılık sonrası yaşadıklarımızı o kadar iyi anlatmış ki... Dilime dolanıyor. Bir bu şarkıyla dolansa iyi. Albümündeki ‘Dön Demeyi Unuttum’ ve ‘Malum’ başta olmak üzere birkaç şarkısı daha dilime düşünce “Ruh hallerini böyle iyi anlatan bu kişiyi bulup, konuşmam gerek!” diyorum. İşte şarkıları, müziği ve hayatıyla Sıla karşımızda.

“MÜZİK DOĞUŞTAN GELEN İÇGÜDÜSEL BİR ŞEY”

‘Sıla’ adını verdiğiniz albümünüzdeki şarkıların tüm sözleri sizin. Bestelerin birçoğu da size ait. Albümde başka kimlerin imzası var?

Ozan Doğulu prodüktörlüğünde toplam beş aranjörün imzası var. Efe Bahadır, Mustafa Ceceli, Nedim Ruacan, Murat Yeter ve Ozan Doğulu. Efe Bahadır ile ortak bestelerimiz var. Benim yazdığım şarkılar var. Sezen Aksu ile ortak şarkımız var. Bir tane de Ozan Doğulu bestesi var. Ayrıca ‘Ne Desem İnanırsın’ ve ‘Dön Demeyi Unuttum’ da Yalın’la ortak çalışmalarımız içinde. Bu ilk albümde çok kıymetli müzisyenlerle çalışma fırsatı yakaladık.

Albümünüzde pop rock da var, Ege ezgileri de... Bunun yanı sıra slow şarkılar ağırlıkta. Konsepti düşünecek olursa siz tarzınızı ne olarak tanımlıyorsunuz peki?

Aslında bir tek müzik tarzı üzerine yoğunlaşmış bir albümden çok ‘Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği’ adı altında duymak istediğimiz neredeyse her şeyi bir araya getirmeye çalıştık. Ve mümkün olduğunca bu çeşitlilik devam edecek çünkü bu zenginlik, kulağına Türkçe müzik çalınan her dinleyicinin içinde mevcut.

“ŞANSA ÇOK İNANIRIM”

İlk albümünüz ile çoğu kişi sizi tanıdı. “Hesap mı verecem …dan sonra” diyorsunuz çıkış şarkınızda. Tamam hesap vermeyin de… Hangi vesileyle yani neden sonra ‘Müzik mesleğim olmalı’ dediniz? Müzik nasıl girdi kanınıza?

Son derece doğuştan ve içgüdüsel olduğunu düşünüyorum. Zira kanıma nasıl girdiğini hiç hatırlamıyorum. Tabii ki gözümde çocukluk yıllarıma uzanan belli başlı resimler yok değil. Saç fırçası ya da deodorant şişesini mikrofon bellediğim ve onlarla saatler geçirdiğim zamanlar hâlâ hatırımda.

Denizli’de geçen çocukluk ve okul hayatı… İstanbul’a gelmeniz hangi vesileyle…

Denizli’de doğdum ve ilkokul bitene kadar Denizli’de yaşadım. Ortaokul ve lise yıllarım ise İzmir’de geçti. İstanbul hikâyem ise İstanbul Üniversitesi’ni kazanmam ile başladı.

Fransız Dili ve Edebiyatını kazanmışsınız. Müzik aşkınız ağır basmış, okulu bırakmışsınız. O zaman o cesareti gösterip, o riski göze almasaydınız bugün farklı bir yerde mi olurdunuz acaba? Yoksa ‘Öyle ya da böyle müzikle buluşurdum’ mu diyorsunuz?

Fransız Dili ve Edebiyatı maceram İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girmem ile son buldu. Kenan Doğulu ile çalışmaya başlama fırsatını yakaladığım dönem de aynı tarihlere denk düşüyor.

Bu denk düşüş biraz da şansla alakalı diyebilir miyiz?

Evet… Şansa çok inanırım; şansım yaver de gitti ama başka meslek yapabileceğim bir okulu da bitirmiş olsaydım döner dolaşır yine şarkı söylerdim yine şarkı söylerdim; yine şarkı söylerdim.

“KENAN’A NE ZAMAN ELİMİ UZATSAM TUTACAĞINI BİLİYORUM”

Kenan Doğulu’yla tanışıp, ona vokal yapmanız nasıl gerçekleşti. Kim kimi, nasıl buldu?

Kenan Doğulu’nun bayan vokal arayışı ile benim işlerin ucundan tutma isteğim aynı zamana denk geldi. Cem Öcal’dan aldığım bir telefonla bu ekibe dahil oldum.

Peki ondan müzik, sahne, hayat adına öğrendikleriniz neler?

Ondan müzik ve sahne adına öğrendiklerimi maddelemem tabii ki çok güç. Yaptığımı özetlemem gerekirse Kenan’ın anlattıkları dışında bolca gözlem yaptım. Müzisyenlerin ve solistin her adımını takip ettim, ‘iş’i öğrenmeye başladım.

Yedi yıllık vokalistlik hayatı size neler öğretti, neler kattı?

Deneyim, disiplin ve çok çalışmak. “Sahne”nin getirdiklerini ve götürdüklerini; getirebileceklerini ve götürebileceklerini öğrendim.

Kenan’ın albümünüze ve ilk klibinizde rol alarak destek olması sizi mutlu etmiş olmalı.

Elbette. Solo albüm aşamasına gelmeden de Kenan’a bir takım şarkılarımı dinletmiştim. Ve bana inancının gerçek olduğunun farkındaydım. O da bunun hep arkasında durdu zaten. Ne zaman elimi uzatsam tutacağını biliyorum.

“YOĞUN İLGİ RAHAT UYUMAMI SAĞLIYOR!”

İkinci klip şarkınız Kenar Süsü’. Kalplere dokunan, ayrılık sonrası yaşananları en şeffaf haliyle anlatan bir şarkı bu. Sıradaki klip hangi şarkıya gelecek?

Sıradaki klip “Dön Demeyi Unuttum” şarkısına gelecek. Ekipçe hangi şarkıya klip çekeceğimizi artık şaşırmış durumdayız. Bu yoğun ilgi tabii ki benim daha rahat uyumamı sağlıyor. Uykumu kaçıran yeni albüm şarkılarını saymazsak.

Aslında albümüz öncesinden adınıza aşinayız. Sıla dizisinin jenerik şarkısı olan ‘Töre’de sizin imzanız var Sezen Aksu’yla. Bu proje nasıl gerçekleşti?

Gül Oğuz bana ‘Sıla’ dizi projesinden bahsettiğinde ve “Şöyle bir şarkıya ihtiyacım var” dediğinde altından kalkabileceğimi biliyordum. Çünkü hikâye son derece ilgimi çekmişti. Ben “Can Perperişan”ı yazdıktan sonra Sezen Hanım (Aksu) bu şarkıyı dinledi ve “Töre”yi yazdı. İkisi birleşti ve seslendirmek bana nasip oldu.

“İÇİMDE ÇOK KİŞİ VAR!”

Dizi için yaptığınız ‘Can Perperişan’ adlı şarkıyı dinleyip, sizi sonradan görenler çok şaşırmış ilk başlarda. Neden?

Bilmem, neden? Sanırım ‘dan Sonra’yı yazan ile ‘Can Perperişan’ı yazan
aynı kimse olamaz diye düşündüler. Çok kişiyiz içimizde; hepimizin söyleyecek sözü çok. Ben uzaktan bakıyorum resme ve uyuyorum renklere.

Bu şarkının sözlerinde insanların isyanını ve feryadını dile getirdiniz. Töreyi yaşamadığınız halde bu kadar güzel anlatabilmenizi neye bağlıyorsunuz?

Empati… O da yoksa etrafınızda olup biten her şeye bir daha ve bir daha dönüp bakmaya ve kayıtsız kalamamaya. Hiçbir şeye…

Ferhat Göçer, Kenan Doğulu ve Emel’e şarkılar vermişsiniz albümünüz çıkmadan önce. İşin mutfağından da keyif alıyorsunuz sanırım.

Ferhat Göçer, ‘Yolun Açık Olsun’ albümünde sözleri bana müziği ise Efe Bahadır’la ikimize ait olan ‘Vur Kadehi Ustam’ı söyledi. Kenan Doğulu ise ‘Demedi Deme’ albümünde sözleri bana ait olan ‘Boğaziçi’ isimli şarkıyı seslendirdi. Emel’de ise sözü ve bestesi bana ait olan ‘Ağla’ isimli şarkı hayat buldu. Üretkenliği sadece kendimde kullanmak yerine başkaları ile paylaşmayı kıymetli bulanlardanım. Ne mutlu bize şarkılarımız bu değerli müzisyenlerin elinde daha da değer kazanıyor.

“BAZI KORKULAR HAYATTA FAYDALI!”

Gelelim Sıla’ya… Değişken bir yapınız varmış. Bu değişken yapınız çılgınlıklar barındırıyor mu içinde?

Zaman içinde değişken ruh hallerime yön vermeyi öğrendim ve avantaja çevirdim dezavantajlarımı. Herkes kadar çılgınım. Olmayacak şeyler için kendimi tehlikeye atmam. Risk alırım ama bazı korkuların da hayatta faydalı olduğuna inanırım.

Üzüntüyü ve sevinci uçlarda yaşıyorsunuz. Neler sevindirir sizi?

Küçük ve düşünceli şeyler... Büyük şeyleri zaten planlıyor ve uygulamaya çalışıyoruz.

Peki ya neler kızdırır?

Adaletsizlik ve göstermelik, içi boş zaferler… Kötü kalpler…

AŞK DÜŞERKEN CANINIZIN SIKILMADIĞI DİPSİZ BİR KUYU!”

Aşk deyince aklınıza ne geliyor?

Renkli ve eğlenceli dipsiz kör bir kuyu. Düşerken canınız sıkılmıyor.

Aşkı nasıl yaşarsınız? Aşık olunca neler değişir Sıla’da?

Aşka izin veren biriyim. Aşk iyidir hoştur, seslere kokulara duyulara başka anlamlar yüklenir aşk zamanı. Bende de farklı olmuyor. Aşk size ne yapıyorsa bana da aynısını yapıyor.

Şarkıda dediğiniz gibi, ‘kenar süsü’ olduğunuzu hissettiğini aşk ya da aşklar oldu mu? Tepkiniz ne oluyor o zaman?

İşte o zaman ben şarkı yazıyorum. İçinde de neler olup bittiğini anlatıyorum.

“HER YARA FARKLI SÜREDE KAPANIYOR”

Ayrılığı ve sonrasında yaşananları, hemen hepimizin yaşadığı şeyleri o kadar iyi anlatmışsınız ki… ‘Ayrılık sonrası hiçe döndüğümüzü, çürüye çürüye tükendiğimizi, kendimizi rezil etmemizi, ona buna ağlamamızı, gülmeyi unuttuğumuzu…’ Siz ayrılık sonrası kolay toparlanabilenlerden misiniz? Nasıl atlatırsınız ayrılık dönemini?

Eğer yaşadığım ayrılık hayırlı ise yani o aşk zaten bana iyi gelmeyecekse, bu düşünceyi yerleştirip aklıma hayatıma devam ediyorum. Ama tahmin edersiniz ki her yara farklı sürede kapanıyor. O yüzden bir genelleme yapabileceğimi zannetmiyorum.

‘İçimdeki kadınlar konuştu’ diyorsunuz albümünüzle ilgili olarak. Peki hayatınızda hangi kadın daha ağır basıyor? Nahif, kırılgan, agresif, depresif…

İşte bu saydıklarınızın hepsine ben bir yer buldum. Hangisi gerekiyorsa onu çıkartıyorum. Hepsine eşit şans vermekte fayda buldum.

Üreten biri olarak ruhunuzu nelerle zenginleştiriyorsunuz? Kendinizi nasıl, nelerle besliyorsunuz?

Üreten insanların hayatlarında yoğun trajediler yaşadıkları ve bunlarla beslendikleri fikrini külliyen yalan ve abartılmış buluyorum. Günlük hayat, içinden her şeyi çıkartmaya yetecek kadar sert ve renkli. Büyük mevzuların olması gerekmiyor. Çünkü olan her şey üretmeyenlerden daha fazla bize dokunup geçiyor. Yapı gereği daha hassasız. Zaten hayattan çıkarttıkları ile bir şeyler yaratmaya çalışanın tüm aklı fikri bu doğrultuda işliyor.

28 yaşındasınız. 30’lu yaşlarınızı iple çekiyormuşsunuz. Neden?

Kendimle ilgili sorularımın cevaplarına o güne kadar ulaşırım diye ümit ediyorum. Yenileri gelir gelmez o benim bileceğim bir şey değil.

“VERİLENLE YETİNİRİM!”

“Hiçbir şeye anlam yüklemem ben” diyorsunuz. Yani…

Hiçbir şeye gereksiz anlam yüklemem. Verilen ile yetinirim.

Bunun yani hiçbir şeye anlam yüklememenizin size sağladığı artılar ve eksiler neler?

Hayatım kolaylaşıyor. Zaten anlam yüklemem gereken bir sürü şey varken…

Çok sorgular mısınız hayatı?

Hayır. Hepimiz bildiğimiz ve inandığımız yolla yaşamaya çalışıp bize ayrılan süreyi güzel değerlendirmeye gayret göstermeliyiz diye düşünüyorum. Sapmadan, sapıtmadan gelişi muhtemel her arızayı misafirperver karşılayıp deneyimleyerek…

İki dedeniz milletvekilliği yapmış, babanız il başkanlığı yapmış. Peki sizin siyasetle aranız nasıl?

Benim aram hiçbir zaman iyi olmadı. Elbette takipçisiyim ama her vatandaş gibi gazeteden, televizyondan. Her işin erbabı farklıdır. Siyaset işini de erbabının yapması gerektiğine inanıyorum. Ben onlarla büyüsem de hiçbir zaman siyasete yakınlık duyamadım.
Kaynak Hürriyet Magazin

Güzel bebek tulum modelleri,bebek tulumları

Örgü sırt çantası ve yapılışının anlatımı !

İkizlerin biri erkek, Gülben Ergen




İkizlerin biri erkek


İkiz bebek beklediği müjdesiyle havalara uçan Gülben Ergen, bebeklerden birinin cinsiyetini öğrendi ama diğeri sürprizi bozmamaya kararlı!

ATLAS'A İKİZ KARDEŞ GELİYOR- Foto-galeri

Instyle dergisine konu-şan Ergen, “Birinin erkek olduğu kesin, diğeri cinsiyetini göstermiyor. Şimdilik sadece beş kişilik aile ile ilgili hayaller kuruyorum” dedi.

Gülben Ergen’in hayatında üç heyecan bir arada: Karnındaki ikiz bebekleri ve bu ay çıkacak yeni albümü... Instyle dergisine verdiği röportajında hayatının en mutlu dönemlerinden birini yaşadığını söyleyen Ergen, ikizleriyle ilgili “Ne cinsiyet, ne isim... Sadece beş kişilik bir ailenin çok eğlenceli olacağını düşünüyorum” diyor.

Bir süredir ortalarda olmayan ve yeni albümü için çalışmalarını tüm hızıyla sürdüren Gülben Ergen, önceleri göz ardı ettiği birkaç belirtiyi dikkate alıp doktora gidince varlığını öğrenmiş karnında büyüyen ikizleri. Bu habere kadar tüm günlerini ve gecelerini kaplayan yeni albüm çalışmaları daha bir heyecan kazanmış.

Genelde 2-2.5 yılda bir albüm çıkartan Ergen, bu kez bir önceki albümün üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen bu ay yeni şarkılarla buluşacak sevenleriyle. Bu albümde neler mi var? “Bu albümde olmayanlar daha önemli” diyor Ergen ve devam ediyor, “Bilgisayar katkısı yok, ticari kaygı yok, ‘Bu yaza damgamızı vururuz, bomba gibi geliyoruz’ lafları hiç yok. Kendimi en özgür, en küçük hissettiğim albümdür. Arasına öyle bir karıştım ki sesim söz oldu, melodi oldu. Ben küçülmek istedikçe, tüm enstrümanlar canlı çalınca, albüm akustik oldu. Sesim daha ön plana çıktı.” Hatta albüm kayıtları sırasında, bir şarkısını seslendirdiği Mazhar Alanson’a, “Benim yorumum nasıl oldu da bu denli güçlendi? Nasıl oldu bu iş?” diye sorduğunda Alanson’un yanıtı, “Sen müziği sevdin. Sadece müziği...” olmuş.

YENİ ALBÜMDE BÜLENT ORTAÇGİL ŞARKISI VAR

Ergen’in albümünü farklı yapacak bestelerden birinin sahibi de Bülent Ortaçgil. “Bülent Ortaçgil ve Mazhar Alanson şarkılarına her zaman hayranlık duyar ve dinlerdim. Ama albüm repertuvarımda yer vermek isteyeceğim benim de aklıma gelmezdi. Konseptin sükunetini, sözlerin önemini repertuvarı oluştururken fark ettim ve aradım Ortaçgil’i. Kendimi tanıtıp buluşmak istediğimi söylediğimde sesinde hissettiğim hem şaşkın hem misafirperver tonla, ‘Buyurun tabii,’ demesi aklımın ucunda. Ve Kanlıca’daki evinde buluverdim kendimi. Bu albümde onun bir şarkısını okumak istediğimi söyleyip uzun bir sohbete daldık. Beni o kadar dikkatli dinledi ki. Birkaç şarkısını dinledik birlikte. Bu Su Hiç Durmaz’ı istedim ben, o da ‘Hayırlı olsun,’ dedi.”

Birkaç hafta sonra Ergen’in stüdyosuna misafir olan Ortaçgil, şarkısının aranje edilmiş ve Ergen tarafından okunmuş halini dinlemiş. “Kendimi küçük bir öğrenci gibi hissettim o şarkısını benden dinlerken” diyor Ergen o dakikalara dönünce. Bitene kadar hiç konuşmamış Ortaçgil, sonrasında da, “Çok beğendim, hem de çok içime sindi” deyince Ergen’in yüzünde Japon çizgi filmlerindeki küçük kız çocuklarından alınmış bir gülümseme belirmiş.

“Bu albümdeki şarkıların sakinliği, albümün tanıtımında da devam edecek” diyor Gülben Ergen, BKM’nin tiyatro sahnesinde, 25 kişilik orkestrasının yedi kişiye inmiş haliyle şarkılarını söyleyecek.Yeni albümünden birkaç ay sonra, muhtemelen haziran ayında ev istirahatine çekilecek ve bebeklerini bekleyecek.

BOŞANMA HABERLERİ DEDİKODUDAN İBARET

Basında, “Boşanıyorlar,” haberlerinin çıktığı bir dönemde bu dedikoduları çıkartanlara en iyi cevap bu bebekler aslında. Bu haberlerin nereden çıktığı konusunda da bir teorisi var Ergen’in: “Boşanmak benim mesleğimi yapan arkadaşlarımda maalesef kaçınılmaz son ve bu ortadan ikiye yırtılan hüzünlü resim hem halkın, hem de magazinci arkadaşlarımızın algısında yer ediyor. Adettendir, ‘E yakındır boşanmaları,’ diye başlıyorlar deneme atışlarına. Biz de fazla el ele, göz göze görünmeyi tercih eden bir çift olmadığımızdan, ‘Hmm bak ortalarda da yoklar, demek doğru,’ diye devam ediyorlar. Taa ki, avukatımızdan ağır bir tekzip gidene dek...”
Bu arada Ergen’in göbeği yavaş yavaş belli olmaya başlamış. Yüzüne tam bir hamile güzelliği yerleşmiş. Saçları dümdüz... Ayağında yeşil spor ayakkabılar ve üzerinde aynı tonlarda spor bir hırka... Hayatında pek bir şey değişmediğini (yemek düzeni ve aldığı vitaminler dışında), bol bol su içtiğini, daha çok dinlendiğini ve Neslihan Hoca ile yoga derslerine başladığını söylüyor. Bu arada Atlas’la dıgıdık dıgıdık oynarken daha dikkatli davranıyor artık.

Çekim aralarında dinlenirken arada eliyle bebeklerini seviyor. Bebeklerden söz açılınca heyecanlandığı her halinden belli. “Planlı bir hamilelik miydi bu?” sorusuna, “Bu plan lafını pek anlamıyorum, istek diyelim. Evet istiyorduk ama, ‘Atlas üç yaşına gelsin’ diyorduk. Öğrenince şaşırmakla şükretmek birbirine karıştı” diyor.

İKİZLERİM OLACAĞI İÇİN ÇOK ŞANSLIYIM

“Genelde hamileliklerin ilk üç ayı zordur” derler. Ama bu hamile, Gülben Ergen gibi pozitif bir insan olunca sıkıntılardan söz etmiyor, sadece yaşadıklarına şükrediyor. “Genelde mız mız, ağrılı, sızılı bir tip olmadığım için ve hareketli, neşeli, dinamik olmayı seçtiğim için zorluklar yok denecek kadar azdı” derken de enerjiden gözleri ışıldıyor. Peki ya ikiz annesi olmak? Doktor ultrasondan bakıp, “İkiz,” dediğinde hissettiklerini anlatacak kelime bulmakta zorlanıyor: “Bunun bir lütuf olduğunu, seçilmiş bir kul olduğumu düşündükçe anladım ve hazmettim.” Bebeklerden birinin erkek olduğu kesin, diğer yaramaz ise hâlâ cinsiyetini göstermiyor. Ama, “Terbiyeli bir kız mı geliyor?” sorusu Ergen’in gündeminde yok. Ne cinsiyet, ne de isim düşünüyor... Sadece oluşturacakları beş kişilik aile ile ilgili hayaller kuruyor... İkizler büyümüş, Atlas onlara ağabeylik yapıyor. Sonra hayal aleminden yeryüzüne inip, “Atlas’a ağabey olmak çok yakışacak. Onun ağabeyliğiyle gurur duyacağımı, bana destek olacağını ve asla zorluk çıkartmayacağını çok iyi biliyorum. Kaldı ki müthiş güvendiğim bir pedagogumuz var. Elbette cevabını bilemediğim tüm sorularımı ona danışacağım” diyor. Gözünüzün önüne getirin, iki bebek kucağında, Atlas yanında evlerinin bahçesinde oyun oynuyorlar. Eşi Mustafa Erdoğan o anı fotoğraflıyor. Fonda yeni albümünden bir parça çalıyor sakin sakin... İşte Gülben Ergen için mutluluğun resmi bu.

“Çocuksuz hayat güneşsiz bir dünya benim için, anlamsız, soğuk, yavan, mana yoksunu. Mucize bir şey anne olmak, bir çift göze, o mis kokusuna Allah aşkıyla şükretmek” derken gözlerini kapatıp sanki Atlas’ın kokusunu duymak istermişçesine ciğerlerini havayla dolduruyor Ergen.

STİL NOTLARI

Dışarı çıkarken giyeceklerinizi nasıl seçersiniz?
- En rahat ettiğim modelleri giymeyi tercih ederim. Sırf moda diye leopar giymem mesela. Daracık kıyafetler bana göre değil. Daha çok üzerimden dökülen şeyleri severim. Günlük hayatımda Abercrombie’ler harikadır. Prada, içinde kendimi en rahat hissettiğim markadır. Gece dışarı çıkacaksam Dolce&Gabbana tercih ederim. Eğer bir televizyon programına katılacaksam oturacağım koltuğun ve arka fonun rengini sorarım mutlaka. Koltuk açıksa koyu renk, koyu ise açık renk giyinmeye özen gösteririm. Giydiklerim kiloma göre de değişir tabii. Eğer spor yaptığım ve fiziğime güvendiğim bir dönemse açık renkler giyebilirim.

Mücevher seçimi nasıl yaparsınız?
- Öyle büyük mücevherler tercih etmiyorum. İncecik iplerin ucuna takılmış tasarımlar ilgimi çekiyor. Midnight Express’te satılan Apriati’de çok güzel örnekleri var. Tek taş küpeler ve alyans... Benim taktıklarım bu kadar.

Ayakkabı ve çanta seçimi sizin için hayati midir?
- Ben pek çok kadın gibi ayakkabı tutkunu değilim. Ayakkabı konusunda rahatlık çok önemli benim için. Barbara Bui’nin ayakkabılarıyla rahat hissediyorum kendimi. Bu ara çok rahatsız ayakkabıların moda diye giyildiğini görüyorum. Ama bence ayak sağlığı açısından da hiç uygun değiller.

Makyaj ve saç konusunda kimlere güvenirsiniz?
- Saçlarımı Bahçecik’ten Serpil Külekçi ve Arzu Çevre, makyajımı ise Özlem Kutlu yapar. Son birkaç yıldır Oscar törenlerinde kadınların saçları konusunda oldukça sade olduklarını gördüğümden beri saç konusuna çok takılmıyorum. Çok büyük değişikliklere gerek duymuyorum. Gece de gündüz de hemen hemen aynı modelleri tercih ediyorum. Rengi oturdu zaten. Modeli de biraz kısa ya da biraz uzun ama genelde aynı.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Portakallı kurabiye tarifi, yapılışı

Beauty 2010 fuarındaydık.

Lütfi Kırdar'da düzenlenen Beauty 2010 Güzellik fuarında Alma Lasers firmasinin cihazları büyük ilgi gördü, satış rekorları kıran, acısız, 1.000.000 atış yapan tek Ipl foto epilasyon cihaz Spa SHR fuarın en çok ilgi çeken cihazıydı, müşteri geri dönüşleri en büyük kanıtımız. Piyasada artık her krem satan, kozmetik ürün satan firmaların, sattığı bir IPL foto epilasyon cihazı malesef var, 2000, 3000 dolara uzakdoğudan getirdikleri 15 yıl öncesinin teknolojilerini "Avrupa'dan ithal" diye piyasaya sürerek çok ciddi zararlara sebebiyet verdiler ve hala vermektedirler, kalitenin asla ucuza alınmayacağını ve insan sağlığıyla bu kadar kolayca oynanamayacağını onlara en son teknoloji cihazlarımızla ve müşteri memnuniyetimizle biz öğretiyoruz, en büyük güvencemiz referanslarımız ve cihazlarını satmaktan gurur duyduğumuz, Türkiye Distribütörülüğünü yaptığımız Alma Lasers firmasıdır. Unutmayın ki kimse ucuz alacak kadar zengin değildir, kimsenin sağlığıyla oynamayın, işi bilene sormadan ve cihazlarımızı denemden karar vermeyin.

Botoks Uygulamaları ile Kırışıklık Tedavisi, İzmir

Botox Uygulamaları İle Kırışıklık Tedavisi, İzmir. Op.Dr. Cenk Tokat, Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı.

Botox, Clostridum Botulinum bakterisinden elde edilen ve sinirin kası uyarmasını engelleyen protein içerikli bir toksindir. İlk olarak 30 yıl kadar önce üretilmiş ve yine ilk olarak göz kaslarının uygunsuz çalışmalarının tedavisinde kullanılmıştır. 2002 yılında FDA onayı alınmıştır. Tıpta istemsiz kas kasılmalarını engellemek için sıklıkla ve yüksek dozlarda kullanılmaktadır. Estetik cerrahide ise yüz bölgesi kırışıklıklarının tedavisinde düşük dozlarla başarıyla uygulanmakta ve çok iyi sonuçlar vermektedir. Aşırı terleme ve migren de Botox ile tedavi edilebilen sorunlardır.

Yüzde oluşan kırışıklıklarda en önemli pay, her duygulanımda ve ifadede kullanıldıkları için mimik kaslarına aittir. Özellikle henüz doku sarkmalarının başlamadığı erken dönemde, sadece mimik kaslarının aktif kullanımında kırışıklıklar görünür haldedir. Bu dönemde Botox uygulanması, mimik kaslarını geçici olarak felç ederek kırışıklıkları düzeltir veya oluşumunu engeller. Ancak yüzde bir dolgunluk veya şişlik oluşturmaz. Kişiye göre özelleştirilen doğru bölgelere uygulamalar, korkulan donuk yüz ifadesinin oluşmasını engeller.

Botox uygulaması sıklıkla kaş çatıklığı ve kaşlar arasındaki çizgiyi gidermek için her iki kaş arasındaki ve göz kenarlarındaki ince kırışıklıkları gidermek için her iki göz kenarlarındaki mimik kaslarına yapılır. Ayrıca alın çizgileri için de etkilidir. Dudak üstlerindeki ince kırışıklıklar ve boyundaki kırışıklıklar için de kullanılabilir, ancak üst bölgeler kadar etkili değildir. Doğru uygulama ile kaş kenarlarında hafif yükselme ile daha dinç bir görünüm elde edilir. Aşırı terleme tedavisinde de özellikle koltukaltı, avuç içi ve ayak tabanında etkilidir...

Botox uygulaması göz çevresi kırışıklıkları için yaklaşık 10 dakika kadar sürer. Tıbbi amaçlı üretilen en ince iğnelerle uygulanır. Uygulamadan sonra iğne giriş yerlerinde çok yakından belli olabilen minik morluk ve şişlikler olabilir, ancak bunlar 1-2 günde tamamen geçer. Uygulamanın hemen ardından sosyal yaşama dönülebilir, istirahat gerektirmez. Aşırı terleme tedavisinde ise uygulama 30-60 dakika kadar sürebilir.

Botox’un etkili olabilmesi için 3-7 gün geçmesi gereklidir. Etki süresi 4-5 aydır. Bu nedenle ilk uygulamadan 6 ay sonra tekrarlanması önerilir. Tekrarlayan enjeksiyonlarda kas uzun süreli kullanılmamaya bağlı zayıflayacağından hem kırışıklık yapma gücü azalacak hem de ilacın yeniden yapılması için gereken süre uzayacaktır. Ayrıca etkili olduğu süre içinde kas çalışmadığı için, kasa bağlı kırışıklık etkisi olmayacak ve deri yaşlanması önemli ölçüde yavaşlayacaktır. Tekrar Botox uygulaması yapılmaması durumunda kırışıklıklar bir süre sonra tekrar eski haline gelecek, fakat öncesinden daha kötü olmayacaktır.

Botox uygulamasının etkili olması için mutlaka ilacın kas içine verilmesi gereklidir. Botox’un başarısını cilde dışarıdan uygulanan kremler kasları aynı şekilde etkileyemeyecekleri için gösteremezler. Uzman hekim olmayan kişilerin elinde göz kapağını düşüklüğü, kaşın anormal kalkması, maske yüz ve kaş düşüklüğü riskleri vardır. Bununla birlikte en kötü görünüm de bile sorun 4-6 ayda kendiliğinden düzelecektir.

Büstiyer Modeli

Bond Daniel Craig’le Ropörtaj

Benim favorim kendi sevgilim


Röportaj: Ayşegül EKİNCİ

Rol aldığı iki Bond macerasından 26 milyon dolar kazanan İngiliz aktörle Ayşegül Ekinci görüştü.

Son James Bond Daniel Craig’e, dün vizyo- na giren serinin son filmi “Quantum of Solace”ta Ukraynalı Olga Kurylenko eşlik ediyor. Rol aldığı iki Bond macerasından 26 milyon dolar kazanan İngiliz aktörle Ayşegül Ekinci görüştü. Craig, “Favori James Bond’unuz Sean Connery, peki favori Bond kızınız kim” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bond kızları birbirinden seksi ve hepsi farklı karakterler. ‘Quantum of Solace’taki Camille, sanki biraz dişi James Bond havasında. Ailesi gözlerinin önünde öldürüldüğü için intikam duygusuyla büyümüş ve çok korkusuz. Ama bütün Bond kızları içinde, benim favorim ise sevgilim.”
Bundan iki yıl önce "Casino Royal" için birbirinden yakışıklı 200 aktör arasından seçildiğinde, dünya basını Daniel Craig’e demediğini bırakmamıştı. O zamanlar "Kısa, çirkin ve James Bond karizmasına sahip değil" diye eleştirilen Craig, şimdi ise herkesin ayakta alkışladığı bir star... Rol aldığı iki Bond macerasından 26 milyon dolar kazanan İngiliz aktör ile İngiltere'de görüştük. Hem yeni filmi "Quantum of Solace"ı sorduk hem de Türkiye hakkındaki görüşlerini öğrendik.

- Yıllarca pek çok ünlü aktör tarafından canlandırılmasına rağmen, artık "James Bond denince akla ilk siz geliyorsunuz. Yönetmenler, sinema eleştirmenleri, James Bond hayranları sizi tüm zamanların en iyi Bond’u olarak görüyor. Bunu nasıl başardınız?

Öyle görüyorsanız çok teşekkür ederim. Ben gençliğimde hep Bond filmlerini seyrederdim. Gerçekten James Bond hayranıydım. Benim favori Bond’um ise Sean Connery’ydi... Onun ardından, onun bıraktığı elektrikle bu işe yakışır

bir performans sergilemek istedim, bunun için de çok çabaladım. "Casino Royal"in başarısının ardından kendimi bırakmadım. "Quantum of Solace"in çekimleri başlamadan ben fiziksel olarak hazırlanmaya başlamıştım bile. Hem beyin olarak hem de ruh olarak kendimi yeni filme adapte ettim. Yönetmen Marc Foster ile sabahlara kadar çalıştık. Film çekimleri sırasında da sete erkenden gidiyordum. Kısacası gerçek bir disiplin içindeydim. Sanırım bu da başarıyı getirdi. Hiçbir şey tesadüf değil.

- Siz çekimlerde dublör kullanmayı istemiyorsunuz. "Quantum of Solace" ise öncekinden bile daha hızlı ve bol aksiyonlu bir Bond filmi. Peki kendinizi fiziksel olarak "James Bond" karakterinin o hızlı yaşamına nasıl hazırlıyorsunuz?

"Casino Royal" için neredeyse bir yıl boyunca her gün vücut geliştirme çalışmıştım. O günlerin çok faydasını gördüm. Ama "Quantum of Solace"a da farklı bir şekilde hazırlandım. Vücut geliştirmeden ziyade, bana hız ve çekimlerdeki aksiyon sahneleri için gereken çevikliği kazandıracak bir spor rejimine girdim. Filmlerde dublör kullanmamama gelince... Ben farklı bir Bond yaratmak istedim. Bugüne kadar James Bond karakterini oynayan her aktör kendi tarzını yansıttı. Benim istediğim de modern ve hızlı bir gizli ajan yaratmaktı. Eğer çekimlerde bol bol dublör kullanırsam, sonra da hiçbir şey olamamış gibi bir yerlerden çıkıp kameraya gülümsersem, bu ne kadar inandırıcı olur? Benim karakterimin inandırı olabilmesi için önce kendimi James Bond gibi hissetmem gerek. Bu sahneleri çekip, bir de yaralanınca, zaten inandırıcılık beraberinde geliyor.

- Bu arada omzunuz askıya alınmış. Filmdeki aksiyon sahnelerinin azizliğine mi uğradınız?

Aslında bu sorun " of Solace"dan mı, yoksa "Casino Royal"den mi, pek anlayamadık. Ama bildiğim bir tek şey var, bu iş kazasına dublör kullanmamam yol açtı. Sekiz hafta önce omzumdan ameliyat oldum, şimdi biraz ağrım var. Dinlenmem gerekiyor. Ancak filmin tanıtımları için dünya turuna çıkacağız. Nasıl dinleneceğim, bilmiyorum.

- Şimdiye kadar iki James Bond filminde oynadınız, bildiğimiz kadarıyla da dört filmlik imza attınız. Böylesine fenomen haline gelmiş bir karakteri başarıyla canlandırmak, hayatınızda ne gibi değişiklikler yarattı?

Evet, dört film için imza attım, ama sinema endüstrisi belli olmaz. İmzayı bir kağıt parçası üzerine atıyorsunuz, yarın her şey değişebilir. İyimser olarak bakarsak, Bond’u oymamak çok keyifli. İnanılmaz bir karakter. Bazen kendini acayip durumlara sokabiliyor. Çok gülüyorum. Hayatımda Bond’dan sonra değişen en önemli şey, gelecek güvencem oldu. Artık başımı sokacak güzel bir evim, arabam ve bankada param var. "Bunlar önemsiz" diyecek kadar aptal değilim! Bu karakterin bana kazandırdığı bir diğer şey de bol bol seyahat etme fırsatı... James Bond sayesinde neredeyse /_np/8522/6768522.jpg/_np/8522/6768522.jpggörmediğim yer kalmadı. Bunun dışında ben hayatımı alabildiğince normal yaşamaya çalışıyorum.

- "Atatürk" filmiyle ilgili bazı spekülasyonlar oldu. Sizin oynayacağınız gibi haberler gündeme geldi. Bu konuda ne sonuca varıldı? Bir de aranızda fiziksel benzerlik bulanlar çok...

Öyleymiş, bana da Atatürk'e benzediğimizi söylediler. Şaşırdım. Tabii ki böyle bir teklifin sunulması beni çok onurlandırdı. Atatürk benim de kahramanım. Ama söz konusu projede yer alacağım doğru değil.

- Daha önceki röportajımızda ünlü modacı Rıfat Özbek’in arkadaşınız olduğundan ve sizi Türkiye’ye davet ettiğinden bahsetmiştiniz. Özellikle son yıllarda Türkiye’nin güney kıyılarına gitmek oldukça popüler. Var mı sizin de bu tip bir tatil planınız?

Türkiye’yi çok beğeniyorum. Çok güzel bir ülke. Film çekimleri için birkaç yıl önce İzmir’e gitmiştim. İstanbul’u da kısa bir süreliğine de olsa gördüm. Ama ben Türkiye’ye tatil yapmak için gelmek istiyorum. Hiç iş düşünmemeliyim. İş için geldiğim zaman aynı olmuyor, o keyfi alamıyorum.

- Son filme dönersek... Bu kez hayranları nasıl bir James Bond bulacaklar karşılarında?

Öncelikle Türkiye’deki James Bond hayranlarının filmi beğeneceklerini düşünüyorum. Casino Royal’deki heyecanı devam ettirmeye çalıştık. Bu filmde Bond’u her yerde, her köşede farklı bir tehlike bekliyor. Daha dikkatli olması gereken bir ajan var karşımızda. CIA, MI5 ile birlikte çalışıyor. Bu arada Bond hiç beklemediği insanlardan kazık yiyor. Artık daha olgun ve temkinli. Bununla birlikte sevdiği kadını kaybeden James Bond hâlâ üzgün... Yürek acısı dinmemiş. Acısını belli etmemeye çalışşa da zaman zaman küçücük detaylarda bunu yakalayabiliyoruz. Film içinde tekrar insani yönleri ortaya çıkacak ama...

Benim favorim kendi sevgilim

- Son olarak size şunu sormak istiyorum. Bond kızları güzellikleriyle ünlüdür. Her yeni Bond hikayesinde kimin Bond kızı olacağı merakla beklenir. Favori James Bond’dunuz Sean Connery, peki favori Bond kızınız kim?

Bond kızları birbirinden seksi ve hepsi farklı karakterler. "Quantum of Solace"daki Camille, sanki biraz dişi James Bond havasında... Ailesi gözlerinin önünde öldürüldüğü için intikam duygusuyla büyümüş ve çok korkusuz... Olayların içine rahatça dalıyor, kendini ölüme atabiliyor. Ama bütün Bond kızları içinde, benim favorim ise sevgilim.

Kaynak:Hürriyet Magazin

Beyeneceğiniz güzel çocuk örgüsü

Benetton 2010 ilk bahar yaz koleksiyonu modelleri

Aileden Biri Eğer Domuz Gribi İse Ne Yapmak Gerekir ?

11 Mayıs 2010 Salı

Göğüs Dikleştirme

Göğüs Dikleştirme Ameliyattı, İzmir. Op.Dr. Cenk Tokat, Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı
Hamilelik, emzirme ve yer çekimi etkisi ile yıllar içinde her kadının göğüs dokularında sarkmalar oluşur. Bununla birlikte yaşlanma ile beraber deri elastikiyetinin de kaybolması, göğüslerin görünüm ve yapılarının sarkık bir hal almasına katkıda bulunur. Göğüs dikleştirme veya mastopeksi olarak bilinen ameliyat ile sarkık olan göğüsler tekrar şekillendirilip dikleştirme ile estetik görünüm sağlanmaktadır.

Göğüs dikleştirme aynı zamanda meme başı çevresindeki koyu alan olan aerola'yı da küçültmekte, ve daha estetik bir görünüm kazandırmaktadır. Eğer meme hacmi az, veya hamilelik gibi bir nedenden dolayı boyutlarında küçülme yaşandı ise bu ameliyatta meme protezi de yerleştirilmesi ile de dikleştirmenin yanı sıra meme boyutlarında arzu edilen ölçülere de kavuşmak mümkündür.

Estetik göğüs dikleştirme ameliyatı için en uygun adaylar
Estetik göğüs dikleştirme ameliyatı görünümü değiştirerek kişinin kendine olan güvenini arttıracaktır.
Birçok kadın hamilelik ve emzirme dönemlerini takiben göğüs dokularında meydana gelen küçülme ve gevşeklik nedeniyle göğüs dikleştirme ameliyatı için başvurmaktadır. Bununla birlikte daha sonra çocuk sahibi olmayı planlayanların meme dikleştirme isteğini ertelemesi önerilir. Her ne kadar bu girişim hamileliği ve emzirmeyi etkilemese de, hamilelik dikleştirme uygulanmış göğüsün de sarkmasına neden olacak ve elde edilen güzel sonucu bozacaktır.

Tüm ameliyatlar bir takım belirsizlikler ve riskler taşımaktadır...
Göğüs dikleştirme ameliyatı basit bir girişim değildir, ancak deneyimli bir estetik cerrah tarafından güvenle uygulanmaktadır. Nadir de olsa her ameliyatta olduğu gibi bir takım komplikasyonların ve anestezi reaksiyonlarının görülme ihtimali vardır. Göğüs dikleştirme ameliyatı ince de olsa kalıcı izlerin oluşmasına neden olur. Bu izler sütyen ve deniz kıyafetlerinin içinde kalır ve zamanla solar. (sigara yara iyileşmesini güçleştirir, içen kişilerde izlerin daha belirgin ve geniş olacağı akıldan çıkarılmamalıdır) Bu girişim aynı zamanda eğri meme başı görünümü bırakabilir ve meme başında kalıcı his kaybı oluşturabilir. Kanama ve enfeksiyon göğüs dikleştirme ameliyatından sonra nadiren görülür, ancak meydana geldiğinde oluşacak izlerin genişlemesine neden olur.

Bu riskleri azaltmak için estetik cerrahın dikleştirme ameliyatı öncesi ve sonrasında yapacağı önerilere uyulması gerekir.

Göğüs dikleştirme ameliyatının planlanması...
Her hasta ve her estetik cerrahın arzulanan göğüs boyut ve görünümü konusunda farklı görüşleri olabilir, bu nedenle ilk muayenede beklentiler açık bir şekilde ortaya koyulmalı, estetik cerrahın sunumlarına dikkat edilmelidir. Muayene sırasında göğüslerin ölçüsü alınır. Ardından hastaya ihtiyaç duyduğu değişim için cerrahi plan anlatılır, gereğinde meme protezi eklenmesi önerilir.

Ameliyat hazırlığı...
Yaş ve aile öyküsüne göre ameliyat öncesi mammografi kontrolü istenebilir. Aynı zamanda ameliyat öncesi yeme-içme alışkanlığından sigara kullanımına ve kaçınılacak ilaçlara kadar pek çok öneride bulunulur.

Anestezi tipi...
Göğüs küçültme ameliyatlarında genellikle genel anestezi tercih edilir. Bu tercihte tüm ameliyat boyunca uyunur. Uygun durumlarda sırttan iğne ile uyuşturularak ve uyanık olarak da ameliyat yapılabilir.

Göğüs dikleştirme ameliyatı...
Göğüs dikleştirme ameliyatı genellikle 1.5-2 saat süren bir girişimdir. Bu konuda birçok teknik olsa da sıklıkla kullanılan yöntem memenin doğal alt konturunu takip eden “çapa benzeri” kesi ile yapılanıdır. Kesiler çıkarılacak göğüs derisi boyunca ve meme başının yerleştirileceği yeni yere kadar uzanmaktadır. Fazlalık deri çıkarıldıktan sonra meme başı ve areola planlanan seviyeye çıkarılmaktadır. Meme başı ve areola buraya dikişlerle asıldıktan sonra areola çevresindeki deri kaldırılıp yeni konumundaki meme başı ve areola altında birleştirilmekte ve göğüse yeni bir şekil verilmektedir. Dikişler areola çevresine, bunun altındaki düz hatta ve meme altı kıvrıma yerleştirilmektedir. Küçük göğüse sahip ve minimal sarkması olan bazı hastalara daha küçük kesiler uygulanarak bu girişim başarılabilmektedir. Bazı hastalarda ise meme başı çevresindeki koyu alan olan areola çevresine dairesel kesi yapılarak uygulanan meme dikleştirme ameliyatları vardır. Bu durumda oluşacak izler sadece areola çevresi ile sınırlı kalacaktır. Eğer göğüs dikleştirme ameliyatı ile beraber meme protezi yerleştirilecekse bu durumda meme dokusunun altına veya göğüs kasının altına bir cep oluşturularak protezi buraya yerleştirilecektir.

Ameliyat sonrası...
Göğüs dikleştirme ameliyatı bitiminde pansumanların üzerini elastik bandaj ile kapatacaktır. Birkaç gün göğüslerin şiş, kesi çevrelerinin hafif mor olması ve sızlamalar hissedilmesi normaldir, ancak şiddetli ağrılar olmayacaktır. Bununla birlikte bu rahatsızlık için ağrı kesici ilaçlar yeterli olacaktır.

Birkaç gün sonra bandajlar çıkarılıp yerine destekleyici meme korsesine geçilir. Bu meme korsesinin ortalama üç hafta kullanılması gereklidir. Genellikle kendiliğinden eriyen gizli dikişler kullanılır, ve müdahaleden birkaç gün sonra yıkanılabilir. Dikleştirme ameliyatı sonrasında oluşan şişmeye bağlı meme başı ve meme derisinde his kaybı normaldir. Bu his kaybı şişlik gerilemeye başladıktan sonra hafifleyerek birkaç hafta içinde kaybolacaktır. Ancak bazı hastalarda memedeki his kaybı bir yıla kadar uzamakta hatta kalıcı bile olabilmektedir.

Normale dönüş...
İyileşme aşamalı bir süreçtir. Hasta ameliyattan birkaç saat sonra ayağa kalkarak kendi ihtiyaçlarını giderebilir, ancak ilk birkaç gün yatak istirahati önerilir. Günlük hayata dönüş ve işe tekrar başlama süresi bir haftayı alabilir. 3-4 hafta boyunca başın üzerine bir şey kaldırma gibi bir hareket yapmak yasaktır.

Göğüs dikleştirme sonrası yeni görünüm...
Estetik cerrahlar bu ameliyatta oluşacak izlerin en az görülür hale gelmesi için elinden geleni yapar. Ancak yine de meme dikleştirme ameliyatından sonra ilk birkaç ay kabarık ve kırmızı, birkaç ay içinde düzleşen ve solan ince bir iz kalır. Neyse ki oluşan tüm bu izler sütyen ve deniz kıyafetlerinin altında kalmaktadır.

Editorya Link Dizini Link Ekle

Editorya.com Link Dizinine aşağıdaki kategoriler altına bloğunuzun linkini ekleyebilirsiniz. Blog açıklamasını ne kadar uzun ve detaylı yazarsanız o kadar iyidir. İlgili kategoriyi seçip "Link Ekle" 'ye tıklayarak açılan formda bilgilerinizi girebilirsiniz.
Lütfen kategori seçmeden Link Ekle meyiniz. Formdaki bilgileri "hiçbir yere" kaydetmiş gibi olacaktır.
Kişisel (102):


Kişisel yani kendiniz ve aileniz ile ilgili blogları buraya kaydedebilirsiniz. |


Internet (23):

Internet ve web teknolojileri ile ilgili blogları bu kategoriye kaydedebilirsiniz. |


Otomobil (5):

Otomobil alış-satış, tanıtım, resim vs.profesyonel veya amatör araba ile ilgili bloglarınızı bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |



Ekonomi (5):

Ekonimi, finans, para ve iş dünyası hakkındaki bloglarınızı bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |



Fotoğraf (7):

Konu başlıkları fotoğrafcılık veya fotoğraf sanatları hakkında olan blogları bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |


El Sanatları (24):


El Sanatları hakkında bloglar bu bölüme eklenebilir. |


Kurumsal (2):

şirket veya kuruluşlara ait websitelerini bu kategori altında listeleyiniz. |



Kollektif (7):

Kollektif veya kolektif olan yani birden çok insanın katılımıyla gerçekleşen blogları buraya listeliyoruz. |


Sinema (4):


Sinema, dvd, sinema sanatcıları haberleri vs. gibi, filmler ve sinema sektörü hakkında konuları bu başlık altında toplayabiliriz. |


Müzik (5):

Olayın içinde düzenli ses çıkaran bir mevzu varsa bu kategori uygundur. |


Moda (9):


Artık sadece üşümeyelim diye giyinmiyoruz. Dolayısıyla ortada çok envarter var. Onları bu kategoriye ekleyebilirsiniz. |


Magazin (3):


Magazin ve güncel ünlü insanlar hakkında haberler, yorumlar, resimler içeren siteleri bu kategoriye koyabiliriz. |


Pazarlama (1):

Ürün tanıtımları gibi, satış ve pazarlama konularını içeren siteleri bu kategoriye ekleyebiliriz. |


Haber (11):

Güncel haberler içeren websitelerini bu gruba ekleyebiliriz. |



Teknoloji (33):


Diğer yerlerde Teknoloji başlığı altında yer alan sitelerimizi burda da aynı başlıkta toplayabiliriz. |


Kültür-Sanat (38):

Edebiyat ve Sanatlar ile ilgili websitelerini bu kategori altında toplayabiliriz. |


Diğer (28):

Mevcut kategorilere yerleştirmediğiniz siteleri şimdilik buraya kaydedebilirsiniz. Uygun bir kategori açıldığında kategorisini değiştirebiliriz.. |



Genel (41):


Belirli bir konu olmayıp değişik mevzularda içerik barındıran siteleri bu kategori altına yerleştirebiliriz. |


Yemek (30):

Yiyecek-içecek, yemek ve beslenme ile ilgili bloglarımızı bu kategori altında listeleyebiliriz. Yemeyip içmeyip blog yazıyorum diyosanız burası orası değil. |


Din (4):

Dini konular ve manevi değerlerle ilgili blogları bu kategoriye listeleyebiliriz. |


Sağlık (4):


Sağlık, temizlik, hijyen, şifa, huzur, sağlıklı yaşam ile ilgili blogları bu kategori altına listeleyebiliriz. |


Spor (5):

Futbol, basketbol, voleybol vs. üzerine odaklanan içeriklerin yer aldığı bloglar. Hareket varsa burası, sadece sağlık ise diğer kategoriyi seçiniz.

Ailenin en büyük mutluluk kaynağı çocuk

Havadan Sudan

Sortie’den yaza veda


İstanbul yaz gecelerinin en popüler mekanlarından biri olan ve sezonu Beyoğlu konseptiyle geçiren Sortie, bugün ve yarın gece yapılacak iki partiyle yaza veda ediyor.

Geçtiğimiz kış Uludağ, ıstanbul, Bursa ve Eskişehir’de birçok ses getiren partiye imza atan New Generation Entertainment tarafından bu gece düzenlenen “şahane Yıllar” adlı partide DJ Zafer Köseoğlu müzik yapacak. Köseoğlu, 90’lı ve 2000’li yılların en hit yerli-yabancı pop şarkılarıyla konuklara keyifli bir gece yaşatacak. Yarın geceki final partisinde ise ünlü DJ Suat Ateşdağlı performans sergileyecek. Partide ayrıca Ateşdağlı’nın ilk klibi de ilk kez gösterilecek.

Doğru anahtarı bul mücevheri kazan

Maçka’daki bulunan Damas Mücevher Evi, aynı cadde üzerinde 20 metre yukarıya taşındı. Yeni mağazalarına Damas 53 adını veren patron Dilek Ertek, yeni adreslerinde 9 Ekim günü bir davet vereceklerini söyledi. Ertek, davet gününde konuklarına bir de sürpriz hazırladıklarını söyledi. Ertek sürprizlerini ise şöyle anlattı: “Davetlilere o gün 1’er adet anahtar verilecek. Bu anahtarlardan sadece üç tanesi içinde mücevher olan üç ayrı kasayı açıyor olacak. Anahtarı kasayı açan kişiler ise içindeki

Dilmener Hayal Kahvesi’nde

Naim Dilmener, bu gece Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sahne alacak. Dilmener, pop’tan rock’a, 60’lardan 2000’lere, Ajda Pekkan’dan şebnem Ferah’a, Erkin Koray’dan Duman’a, Sezen Aksu’dan Aylin Aslım’a, Mavi Işıklar’dan Mirkelam’a kadar uzanan geniş repertuvarıyla dinleyicilerine müzik ziyafeti yaşatacak. Yeşilçam filmleri eşliğinde eğlenceli vakit geçirmek isterseniz yerinizi ayırtın derim.

Sakat Nobre

Beşiktaşlı forvet Mert Nobre eşi ile birlikte önceki gün istinye Park alışveriş merkezine geldi. ınönü’de Kayserispor ile oynadıkları maçta sakatlanan eski fenerbahçeli futbolcu, kollukla dolaşıyordu. Kolunun her geçen gün iyileştiğini belirten Nobre haftaya bandajı çıkartacağını söyledi.

Bayram sonrası kontrol

Ümit-Cem Boyner çifti önceki gün ıstinye Park’taki Beymen mağazasını dolaştı. Ardından patron Boyner, son günlerde popüler olan Bej Cafe’nin çalışanlarını tebrik etti ve başarılarının devamını diledi. Çift, Cem Bey’in kullandığı Range Rover marka cipleriyle alışveriş merkezini terk etti.

Koza büyüdü

The Marmara Otelleri’nin sahibi Bike Gürsel’in Ali Güreli ile yaptığı evlilikten olan kızı Koza büyüdü. Koza Güreli, annesi Bike Hanım ile geçtiğimiz hafta bir davete katıldı. Koza Güreli’yi görenler zarafeti ve ağırbaşlılığı ile yaşıtlarından çok daha olgun olduğu görüşüne vardı.

Ağaoğlu ıstinye Park’ta

Ali Ağaoğlu da önceki gün ıstinye Park’taydı. Ali Bey’e hukuk müşaviri Adnan Kılıç eşlik etti. Kılıç ve Ağaoğlu birlikte gittikleri bir görüşmeden sonra karınlarını doyurmak için alışveriş merkezini tercih etmişler.




Manastır gezmelerindeyim

Onur BAŞTÜRK obasturk@hurriyet.com.tr
En alt katında yüzlerce yıl önce ölen 12 bin rahibin mezarının bulunduğu, ünlü grafik artist Escher’in labirentimsi işlerinde olduğu gibi merdivenlerle/kapılarla/avlularla birbirine bağlanan dünyanın en büyük üçüncü manastırında bir gece kalmak ister miydiniz?

Ben isterdim. Hayır tabii ki tek başıma değil, arkadaşlarımla!
Ama onlar istemezse pekala kalabilirdim de...
Çünkü Midyat’a 20 kilometre uzaklıktaki Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Mor Gabriel Manastırı insana, “kapan buraya çocuğum, huzur bul” duygusunu yüklüyor.
Tamam, bende en fazla bir gecelik, bilemedin iki gecelik için böyle bir istek uyandırdı. Ama ötesini de anlayabiliyorum.
Yani burada uzun süre yaşayanları; din görevlilerini, gönüllüleri (70 kişi yaşıyormuş).
Bir manastır daha var. Buradan daha küçük ve Mardin’e daha yakın: Deyrulzafaran. O da heybetli ve günbatımında renkten renge giren dümdüz Mezopotamya diyarına bakıyor.
Ama ben en çok Mor Gabriel’den etkilendim. Orası bir başka.
Eğer Mardin gezisi yapacaksanız yakın/uzak zamanda, sakın es geçmeyin.
Peki gerçekten kalınabiliyor mu bu manastırlarda?
Mor Gabriel Manastırı’nda Süryani değilseniz eğer- bu pek mümkün değil gibi. Ama Deyrulzafaran’da mümkün. Eğer bağış yaparsanız konaklamanıza izin veriyorlar. Tabii ki otel hizmeti filan beklemeyeceksiniz. Burası bir manastır sonuçta.
Amaç, “Gülün Adı” filmindekine benzer bir atmosferi koklamak, sonra da normal yaşamına geri dönmek...
* “NEREDEN (ZIP)ÇIKTI BU MANASTIR MEVZUSU?” DİYENE:
İki gündür Mardin-Midyat hattında gezinmekteyim. şahane bir grupla beraber, ki onları aşağıda teker teker tanıtacağım.
Bir sürü yer gezdim kısıtlı zamanda. Ama beni en çok manastırlar etkiledi. Hani o bildik, Mardin’den baktığında “deniz gibi görünen” ova bile o kadar değil...
O yüzden konuya oradan -balıklama- daldım.

‘Mardin-Midyat hattı grubu’nda kim kimdir

FEBYO TAŞEL... Bu gezinin baş kahramanı olan müzisyen.
Babası Midyat Süryanilerinden. Eşi Funda Arar’a yaptığı bestelerden ismine zaten aşinasınız (En güncel olanı, “Yak Gel”i söylesem)...
Febyo uzun zamandır üzerinde uğraştığı enstrümantal albümünü çok yakında piyasaya sürecek. ışte bu ilk albümde yer alacak fotoğrafları için de Mardin’i, baba memleketini tercih etmiş.
Herkesi sürükleyen o yani.
FUNDA ARAR... Kendisini uzun uzun tanıtmaya gerek var mı?
Çok iyi biliyor buraları, dört-beş kez gezmiş tüm manastırları, medreseleri...
EMRE AKSU... Febyo’nun albümünün süpervizörü, eli kolu, ayağı ve midesi ağrıyanı (yemeklerden mi acaba?)...
ESRA BAŞIBÜYÜK VE EKİBİ... Moda editörü Esra Başıbüyük eğitimini gördüğü işe, yani fotoğrafçılığa dönmüş. Haberim yoktu. Febyo’nun fotoğraflarını o çekiyor. Daha doğrusu çekecek. Hem de çıplak! “Nasıl yani?” dedim dedim, ama açık vermedi. Çekim yapmak için benim Mardin sınırları dışına çıkmamı bekliyorlar herhalde!
VE BENDENİZ... Son dakikada dahil oldum gruba. Zar zor yer buldum THY uçağında (bu ne talep yahu! Bodrum uçağı gibi pahalı üstelik).
Mardin’i böyle şen bir grupla görmek hoş olur diye düşündüm.
İyi etmişim, çok eğleniyorum! Ama bir yandan da manastıra kapanmak istiyorum. Bu ne yaman çelişki anne?
NOT: Mardin macerasının devamı yarın. Çünkü hem güneş hem de Süryani şarabı çarptı, yoruldum.





35 yaş yolculuğu
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Yaşları 30’ların ortasına vardı mı, kadınlarda tatlı bir telaş başlar.

Okul bitirme, işe girme ve çoluk çocuk sahibi olma gibi sorunların çoğu çözülmüş, sıra “kendine bakma”ya gelmiştir. Haklılar! Eğer bu farkındalık doğru ve iyi yönetilebilirse, mükemmel bir hayatı yakalamak daha kolay hale geliyor.

35 yaş yolculuğuna çıkan kadınların aklına gelen ilk sorulardan biri şu: Daha iyi, zinde ve güzel görünmek ve hissetmek için ne yiyip içmeli, hangi besin desteklerini kullanmalı, hangi kremleri sürmeliyim?
Bu sorulardan ilkine yani yeme-içme faslına bugün değineceğiz. Haplar ve kremler kısmı ise arkadan gelecek...

NE YİYELİM NE İÇELİM

30’lu yaşlar sonunda yapacağınız beslenme değişikliklerinin başında, şekeri bir kenara bırakmak ve şekerli yiyeceklerden uzaklaşmak geliyor. Bütün araştırmalar, aşırı şeker tüketiminin bedende yaşlandırıcı birçok süreci tetiklediğini, cildimizden damarlarımıza, eklemlerimizden kaslarımıza dokularımızın çoğunu katılaştırıp sertleştirdiğini ve zamanla görev yapamaz hale getirdiğini söylüyor.

“şekerden uzaklaşma” kararını yalnızca çaya, kahveye şeker koymamak, baklava, kurabiye, kadayıf, keşkülü azaltmak gibi de düşünmeyin. Kullandığınız her şeye şu veya bu şekilde, açık ya da gizli şeker katılıyor. ışte bu nedenle en azından doğrudan şeker eklenen yiyeceklerden kesinlikle uzak durmak, hatta biraz da “rafine şekere sigara muamelesi yapmak” gerekiyor.

ESKİ TAVSİYELER HÂLÂ GEÇERLİ

“Neleri daha sık yemeliyiz?” sorusunun yanıtına gelince... Bu sorunun yanıtı çok uzun. Ama ben size özel bir liste hazırladım. Bu listeyi sayfamızda bulacaksınız. Listeye dikkatle bakarsanız, değişen pek bir şey olmadığını göreceksiniz. Eski tavsiyeler hâlâ geçerli. Yeni önermelerin başında bizim ülkemizde yetişmeyen açai meyvesi geliyor ama siz hiç dert etmeyin. Açainin marifetlerini bizim nar ve üzüm ikilisi fazlasıyla tamamlıyor. Kan portakalı ise bu ikilinin başarısına zirve yaptırıyor.

Kullanacağınız besin desteklerine gelince... Bunlar için yuvarlak bir liste vermek pek doğru değil. Yaşa, kişisel sağlık geçmişine, genetik mirasa ve yaşam tarzına uygun seçimler yapmak gerekiyor. Bununla birlikte “alfa lipoik asit+CoQ10” ikilisi bu yılın da favorileri. ıkili neredeyse her “genç kalma formülünde” ilk sıraları işgal etmeye devam ediyor. Daha detaylı formüller de var, size aktaracağız.

Hangi kremleri kullanacağınız konusunu ise yarına sakladık. şaşırtıcı ve hızlı sonuç veren birçok bilgiler var, bekleyin.

Kadınlar için süper besinler

Açai: Açai meyvesinde tıka basa antioksidan var. Ayrıca kaliteli yağ asitlerinden ve aminoasitlerden de çok zengin. Yağ asidi yapısı zeytinyağına benziyor.

Nar: Bu yılın da favorisi. Özellikle antioksidanlardan ve elagik asitten güçlü yapısı bu yıl da çok konuşulacak. Nara portakal, üzüm, havuç, elma ve kavunu da ekleyin. Kavunun yıldızı parlıyor, bir kenara not edin.

Balık: Somon şart değil. Hamsi ve lüfer de işe yarıyor!

Tahıl grubu: Bulgur, kahvaltılık gevrekler, köy ekmeği.

Baklagiller: Tahıl grubu yiyecekler, özellikle kırmızı fasulye ve mercimek.

Yeşil çay: Günde 2-3 bardak. Siyah çay da etkili!

Acı biber: Kaliteli, iyi kurutulmuş kırmızıbiber de olur, taze acı biber de...

Ceviz, badem ve fındık: Listeye yer fıstığını da ekleyin. Miktara dikkat edin!

Probiyotikten zengin yoğurt ve kefir: Yoğurdun yarım yağlısını tercih edin.

Doğal otlar: Fesleğen, kekik, maydanoz, nane, tarhun, dereotu...

Açai meyvesi yaşlanmaya çare mi

Amerika’da son yıllarda tam bir “açai çılgınlığı” yaşanıyor. Açai, Amazonlar’da yetişen bir tür palmiyeden elde edilen yüksek enerjili bir meyve. Çoğu zaman meyveden ziyade suyu tüketiliyor. Tıpkı üzüm gibi açaide de mor rengini oluşturan muhteşem antioksidanlar var. Antioksidan gücünün mükemmel olduğu belirtiliyor.
Açai ürünlerinin kilo verme konusunda da yardımcı olabileceği ileri sürülüyorsa da bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt yok. ışin bu yanı biraz ticari gibi görünüyor.

Sonuç olarak, açai gerçekten güçlü bir antioksidan besin ama bana sorarsanız gücü biraz şişiriliyor. Aynı faydaları nardan, üzümden kazanmak da mümkün gibi görünüyor.

Kefir güzelleştiriyor

Kefir, bizim mutfağımızın zenginliklerinden biridir. Probiyotik içeceklerin en güçlüsü ve etkilisidir.

Araştırmalar, yalnız bağırsak sağlığını değil, genel sağlığı da iyi yönde etkilediğini gösteriyor. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, midede helikobakter mikrobunun üremesini azaltabildiği, hatta damar yaşını düşürdüğünü gösteren bulgular var.

Cilt yaşlanmasıyla uğraşan uzmanların çoğu kefirin cilt kırışması ve sarkmasını da azaltabileceğini ileri sürüyor. Ayrıca tıpkı yoğurt gibi kefir de kilo kontrolünü kolaylaştırıyor. Özetle kefir konusunda biraz daha araştırma yapmamız, bu doğal zenginlikten daha çok faydalanmanın yollarını bulmamız şart.

Tarçın: Her şeye iyi geliyor

Kan şekerini dengelemede neredeyse ilaçlar kadar işe yaradığının anlaşılması, onu son yılların favori yiyeceklerinden biri haline getirdi. Belki de “tarçın hak ettiği üne kavuştu” demek daha doğru olur.

Özellikle kan şekerini dengelemede (şeker hastalarına özellikle tavsiye ediliyor), insülin reseptörlerini uyarıp şekerin hücrelere girmesini kolaylaştırmada ve “iltihaplanma” diye tanımlanan “yaşlandırıcı yangısal süreçleri” yavaşlatmada da müthiş işler başarıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, mikrop üremesini zorlaştırdığı, belleği desteklediği yönünde de bulgular var.

Aktardan alacağınız doğal tarçını kahve gibi öğütüp yiyeceklere günde bir yemek kaşığı kadar eklemeye gayret edin. Tarçını sütlü tatlılarınıza, çayınıza, yoğurdunuza tatlı bir lezzet unsuru olarak ekleyebilirsiniz.




Yunuslar için sesin çıksın dünya!

Güzin Abla guzinabla@hurriyet.com.tr
Dünyanın öylece bakakaldığı bir cinayet, bir katliam... Her yıl eylül ayında, Japonya’da etleri için avlanan yunusların ölümüne sessizce tanıklık eden dünyanın artık sesi çıkmalı! Biri bu avcılığa dur demeli!

Japonya’da her sonbahar mevsiminde olduğu gibi bu sonbaharda da kanlı yunus avı başladı. Ülkenin güneyindeki balıkçı köyü Taiji’de yapılan katliamı bütün dünya sessizce seyrediyor.

Öte yandan denizdeki kirlilikten en çok zarar gören yunus ve balinaların etinde kabul edilebilir düzeyin 4 ila 36 katı arasında değişen cıva saptandığı belirtilirken, Japon hükümeti yunus etinin yenmesinde bir sakınca olmadığını savunuyor.

Hayvan hakları koruyucuları, eti için avlanan yunusların insanları zehirleme ihtimalleri bulunduğunu belirtirken, her yıl Japonya’da 2 bine yakın yunus ‘eti’ için avlanıyor.

Eylül ayı başında başlayan yunus katliamını önlemek isteyen sivil örgütün yöneticisi Ruc O’Bray, bütün dünyanın bu vahşete seyirci kalmasından şikayetçi.
Rumuz: Sevgi S.

Hayvansever gruplarımız arasında dolaşan Sevgi S.’nin bu uyarısını köşeme alıyorum. Çünkü tamamen aynı düşüncedeyim...

Dünyanın en sevgi dolu hayvanları olan, beyin kapasitelerinin bilim adamları tarafından insana en yakın olduğu belirlenen, yetenekli ve dünya sevimlisi, herkesin ve özellikle de çocukların sevgilisi yunuslara uygulanan bu vahşet, bildiğiniz gibi yalnızca Japonya’da değil, ıskandinav ülkelerinde de inanılmaz bir şekilde sürüyor.

Bütün dünya ülkelerinin, hayvansever grupların bu katliama göz yummaması gerekiyor. Herkes kendi çapında uluslararası sitelere girip tepkisini göstermeli.
Yoksa kökleri kurutulan pek çok hayvan gibi, bu sevgili dostlarımız da yok olup gidecek...

Yazlıkçılar dört ayaklı dostlarını geride bırakıyor

Son zamanlarda pek çok terk edilmiş hayvana rastlıyoruz. Tüm sahil kasabalarında tatilciler, arkalarında o dört ayaklı dostlarımızı da bırakıp gidiyorlar. Yaz boyunca baktıkları ya da şehirden getirdikleri hayvancıkları, hiç yürekleri sızlamadan arkalarında bırakıp, çekip gidiyorlar. Tıpkı bir eşya gibi...
Onu Dikili’de sahil yolunda bulduk. Oradaki tezgahlarda takı satanlar, ona ‘Efe’ adını koymuşlar. Sahibi varmış ama tatilden dönerken bırakıp gitmiş!

Eğitimli bir terrier. “Dur, gel, otur, elini ver” komutlarının hepsini biliyor. Bir erkek. Tuvalet terbiyesi de var.
Tahmine göre, 1,5 numara. Dikili’deki veterinere götürüldü. Boynundaki ufak yara iyileşecek, ayağının hafif sekmesi de öyle... Ama bir vicdansızın tekme attığı tek gözünde ortaya çıkan sorun önemli. şimdi tedavi ediliyor. Diğer gözü sağlam şükürler olsun.

Kışı sokakta geçiremez. Ev ortamına, insana alışık. Tüyleri de tıraşlı, daha çok az uzamış. şimdiden yıpranmış ama toparlanmaya başladı bile.

Bir kez daha siz hayvanseverleri ilgiye ve bu mesajımızı duyurmaya çağırıyorum. Siz ailesi olamayacaksanız dahi yeni ailesine sizin oluşturabileceğiniz bir zincir sayesinde kavuşabilir. Bize bu mail adreslerinden ulaşabilirsiniz: dko.1981@yahoo.com.tr, sessizliginSesi@yahoogroups.com

Arkadaşımızın dediği gibi, tüm sahillerde, yazlıklarda insanlar yaz boyu kedilerle, köpeklerle ilgileniyor. Hatta bizim çevremizde de yeni doğum yapan kedilerin yavrularını özenle besleyip, bakıyorlar. Ama evlerine dönme zamanı gelince, belki üzülerek ama bir şekilde onları terk edip Allah’a emanet diyerek gidiyorlar.

Oysa bu çok korkunç bir durum. Hep önlerine gelen mamaları yemeye alışan hayvancıklar, kış koşullarında sokaklarda telef oluyorlar.

Bu arada evlerinden kedi veya köpeklerini getirip, yaz boyu birlikte yaşadıktan sonra, burada ne olurlarsa olsunlar deyip, terk edenler de var. Onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Çünkü bir yıl sonra döndüklerinde, o hayvanları bulamayacakları kesin...




Ayın burcu Terazi

Niobe niobe@hurriyet.com.tr
Terazi, Zodyak’ın yedinci burcu olarak, insani evrimin de yedinci aşamasını sembolize eder.

Terazi, birey ve toplum arasındaki dengeden sorumludur. Terazi’nin temel ihtiyacı ihtiras ve akıl arasındaki denge unsurunu bulabilmektir. Bu arayışında kendisine yardımcı olan en önemli karakteristiği, yargılama mekanizmasının objektivitesidir. Terazi kimi zaman, mesafeli, soğuk ve duygusuz gibi gözükse de aslında bu görünüm kaynağını objektif olma isteğinden alır.
Öncü nitelikte bir burç olan Terazi, eyleme geçmekten korkmaz. Diğer insanlar tarafından sevilmeye ve onaylanmaya şiddetle ihtiyaç duymasına rağmen, kuvvetli bir iradeyle amacına ulaşmaya çalışır. Genellikle cazibesini ve çekiciliğini amaçlarına ulaşmakta kullanmaktan da çekinmez.
Sembolü terazi gibi, bu burç insanları da sürekli ölçmeye, tartmaya, denge oluşturmaya çalışırlar. ınsan ilişkilerinde de bu dengenin oluşması için oldukça adil davranmak isteğindedirler.
Terazi’nin hayatında ikili ilişkiler, kendi yansımalarını görebileceği, kendi eksiklerini tamamladığı bir eş arayışı doğumdan ölümüne kadar devam eder. Paylaşım temel dürtüsüdür. Deneyimlerini öncelikle entelektüel olarak algılayan Terazi, daha sonra pratik değerine, duygusal etkilerine ve fiziksel gereksinimlerine bakar.
Sosyal yeterlilik ve güzellik gezegeni Venüs’ün kontrolündeki Terazi, her türlü güzellikten duygusal, fiziksel ve psikolojik tatmin elde eder. Kitaplar, müzik, güzel kıyafetler, mücevherler, çiçekler, sanat objeleri değer verdiği şeylerdir.
Terazi’nin yaşadığı çevre estetik olarak yeterli değilse, mutsuzluk kaynağı haline gelebilir. Sosyal ortamlarda çok büyük bir çaba sarf etmeden, grubun merkezini doldurur. Aranan, sevilen ve sayılan bir insan haline gelir. Huzur ve uyum yaşamında eksik olduğu zaman gerek fiziksel, gerekse ruhsal sağlığında ciddi problemler doğabilir.